(( AŞK ve SEVGİ ))S evgilim her an sende seninleyim E n yüce duyguyla dolu yüreğim V erilen ikrarlar üzerindeyim G ül dudakların da buselerdeyim İ liğ’e işlemiş sevgilerdeyim L eyla mecnunsuz olmuyor dön gel İ çimde gül açtı tanımam engel S evgiler dolunca yüreğe gülüm E ngeller kalkıyor vız gelir ölüm N e güzel duygudur çözülür düğüm İ ç elimden bade sunarım gülüm S evgidir has aşkın ana öğesi E ngeller yıkar da kalmaz töresi V ız gelir aşığa nere yöresi İ nsanın içine işler sevgisi Y ürekte cüretkar sevgi dolaşır O sevgidir sevenlere yaraşır R evadır sevene sevgi yakışır U mutla başlanır aşkla bağlanır M utlu olsun yürek sevelim dostlar Emine erdem 12/ 07/2010 şiirime sesi ile ruh katan Hüzünşairi Nimet kızıma Meleğime teşekkür ediyorum. |
Bu da benim aynı başlığı taşıyan bir makâlem sizinle paylaşmak istedim...
Selâm ve muhabbetlerimle...
AŞK ve SEVGİ
Aşk, sözlükte; şiddetli ve aşırı sevgi, bir kimsenin kendisini tamâmen sevdiğine vermesi, sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona düşkün olması anlamına gelir.
Ayrıca aşk kelimesinin sarmaşık mânâsına gelen “aşeka” ile de yakından ilgili olduğu belirtilir. Buna göre sarmaşık bulunduğu yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi, hatta bütün vücudu öylece kaplar.
Şöyle ki, sarmaşığın kuşattığı ağacın suyunu emmesi, onu soldurup zayıflatması ve bâzen kurutması gibi aşırı sevgi de sevdiğinden başkasıyla ilişiğini kestiği, onu sarartıp soldurduğu için bu duyguya aşk denilmiştir.
Aşk; mecâzî ve hakikî olmak üzere ikiye ayrılır. İnsanlara karşı duyulan geçici olan aşka mecâzî, Allah’a karşı duyulan ve ebedî olan aşka ise hakikî aşk denir.
Mutasavvıflara göre hakikî aşka ve gerçek sevgiye karşı herkeste istidat yoktur. İşte mecâzî aşkın yeri ve önemi burada ortaya çıkıyor.
Tasavvuf da ki mecâzî aşk, güzelden güzelliğe, fertten cemiyete, mânâdan zâhire, kuldan Hakk’a, eserden müessire, başka bir ifâde ile, “çokluktan birliğe” doğru giden bir yol kabul edilir. Onun içindir ki, -şehvetsiz olmak şartıyla- geçici sevgilerin hepsi de hoş karşılanır.
İnsan, her hangi bir insanı severse, bu sevgi onu gerçek sevgiye hazırlar, onun gerçek aşka karşı istidâdını artırır. Bunun neticesinde de geçici sevgi hakikî sevgiye dönüşebilir. Bu bakımdan mutasavvıflar zâhirî ve mecâzî aşkı, hakikî aşka götüren bir yol, bir köprü veya bir geçit olarak kabul ederler.
Âşık edebiyatında ise aşkın, “evveli melâmet, sonu nedâmet”tir. Ancak dünyadan vazgeçilebileceği halde sevgiliden vazgeçilemez. “ Bana yârden geç diyorlar, nasıl geç’em ben o yârden.”, “Bana yâr gerekir, dünya gerekmez.”
Sevgili âşığın meylini anlayınca huma kuşu gibi yükseklerde uçar ve âşığı kendisinden uzak tutar.
Aşk insanı Mecnûn gibi dağlara, çöllere salar, Ferhat gibi dağları deldirir. Öyle ki aşkın ıstırabı, âşığa zevk verir. Aşk derdinin çâresini tabipler bilmez.
Bakınız konumuzla ilgili bir beytinde Kayseri’li âşık Seyrânî ne diyor.
“Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyâmete kadar sökülmez imiş”
Dinimizde, özelliklede tasavvufta sevmeye ve sevilmeye büyük bir önem verilmiştir. Bir hadis-i şerifte “Siz imân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız...” tâlimatıyla âdeta birbirimizi, tüm insanları, canlı ve cansız her şeyi sevmemiz emredilmiştir. İşte bu yüzdendir ki “yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü” beyti Yunus Emre’nin diliyle bir kural haline gelmiştir.
Yine “Aşk, ruhta oluşan bir duygudur. Ne din tarafından reddedilir, ne de yasalarca yasaklanabilir...”
Ayrıca “ilgi, bilgi ve sevgi”nin toplumun harcı olduğunu bildiğimiz gibi, “Sevmek zarûret, sevilmek imtiyazdır.” kuralını da asla aklımızdan çıkarmayalım diye düşünüyorum.
Güzel at, güzele oku
Vurmak zordur gönlü toku
Güzeli, güzelce oku
Sev ki, sevilen olasın...
Bol sevgili, az nefretli günlerde buluşmak dileğiyle...
Hoşça ve dostça kalınız...
Hanifi KARA