MASA & GARSON KIZ
Ben bir masayım..
Üzerime rengarenk şarapların döküldüğü.. Dirseklerinizi çürüten benim.. Yumruklarınızın konuştuğu.. Çekici kadınların soğuk bacaklarını ısıtan benim.. Kadınları kandıran erkeklerin bacaklarını kesen.. Düşen küllerle yara alan benim vücudum.. Aranızda bir köprüyümdür sizi birbirinize bağlayan.. Bulutlardaki okyanuslar yeryüzüne intihar etmekteydi.. O gece.. toprakta zıplayıp canı yanan su; yeni bir bitkiye can verdi.. Üst balkonun köşesindeki su birikintisi damlarken üzerime; Söndü yanan küller; soğudu vücudum sayesinde.. Kaddah alırken boş punç bardağını; Ebruliyle bezelediği bir diğer bardağa doldurmuştu vermut çayını.. Fırından çıkardığı cevizli kurabiyeler ısıtırken yağmurlu göğsümü; kırıntıları dişleriyle alıyordu aç kadın canımı yakarak.. Garson kız kaddahın luleli sarı saçları omuzlarına düşmüştü, Eğildiğinde gıdıkladı vücudumu ve ıslandı saçları usulca.. Dönerek geri giderken; yaktı canımı beyaz eteği kaddahın.. Galiba umurunda değildim, tek amacı mesaiyi bitirip eve gitmekti.. Üzerimdeki dirsekler yumruğa dönüştüğünde afalladım, Adam; itiraflarla boynunu eydiriyordu çekici kadının.. Adam; yumruklarını karnıma vurarak gerilmekteydi.. Kızarmıştı kulaklarım; duyduğum küfürler karşısında.. Kadının sinirden; göğsümde sıkıştırdığı dirsekleri de benim canımı yakmaktaydı.. Adam kalkıp gitti kulaklarından fışkıran utanç alevleriyle.. Küfürler üzerimde kalmıştı.. yumruğunu almıştı lakin.. Ayaklarıma çarpmıştı.. bir şey demedim.. Sonra kadın; benim ayaklarıma tutunarak kalkmaya çalıştı; telaşıyla alelacele tedirginleşen duygusu göğsüme göz yaşını bıraktı tek bir damla.. Damla dağılırken üzerimde; heyecanlanarak ayaklarım titredi; ve kadın dengesini kaybederek benimle birlikte düştü..! Yerdeydik beraber. Göz göze kol kola burun buruna dudak dudağa göğüs göğüseydik. Oradaki insanlar masalarını terkederek kadını kaldırmaya çalıştı. Kadın kalktı. Üzerini temizledi ve gitti. Bense kırık bacağımla yatıyordum öylece.. Kimsenin umurunda değildim. Fakat garson kız gelerek beni kaldırdı ve tamir ettikten sonra sildi göğsümü.. Kadının içimi ısıtan gözyaşı da silinip gitmişti.. O an anladım beni bırakmayacak tek kişinin ait olduğum kişi olduğunu..! ERAY DEDİK |
Kadınları kandıran erkeklerin bacaklarını kesen..
Düşen küllerle yara alan benim vücudum..
Aranızda bir köprüyümdür sizi birbirinize bağlayan..
*
Şiirde güzel çağrışımlar var ama "şiirleşme" problemleri (de) var. Şair nedense "kalabalık" yazmayı ve sezdirmekten çok
anlatmayı seviyor. Halbuki tam tersi olmalı.
Yukardaki dörtlüğün dize sonları ( kesen/bağlayan) gibi ses uyumları kaygısıyla da zayıflamış. Gereksiz açıklamalarla, dizeden çok cümle olmuş.
Şöyle daha yalın (eksilterek) yazmayı denemeli şair:
Çekici kadınların soğuk bacaklarını ısıtan benim
Kadınları kandıran erkeklerin bacaklarını kesen
Düşen küllerle yara alan aranızdaki köprü
***
İşte bölüm üç dizeye iniyor. Daha yoğun bir söyleyiş. Vücudum ve bağlayan, çıkmış oluyor. Zaten gereksizdiler.
Necatigil diyor ki: "Şiir, kata kata değil, ata ata yazılır." Yani sözcük ekonomisiyle. Okura boşluklar bırakmalı şiir,
çok fazla anlatmamalı.
Çok fazla fiil kullanmamalı şair. Özellikle de dize sonlarındaki eylem(fiil)ler, şiiri düzyazıya yaslar. Bundan kaçınmalı.
Çok gerekliyse, fiil, dize aralarına ya da başa (da) gelebilir ya da kaldırılabilir. Öyle bir dize kurgusu.
Şiirin genelinde, neredeyse her dize sonu bir fiil'le bitiyor ve bu da şiiri, düzyazıya yaklaştırıyor.
Şiiri, daha az sözcükle, daha yoğun yazmaya çalışmalı şair.
*
Şiirin Dostluğuyla
ve Goethe'nin sözüyle: "Doğruya, İyiye, Güzele..."