YAKAMOZ
Var_edenin adıyla var edilmiş bir şehir,
Camisi, kilisesi, havrasıyla İstanbul… Bu şehir ki bu şehir, Fatihiyle bilinir, Tanktan, toptan ziyade duasıyla İstanbul… Yavuzlar, Kanuniler, Mimar Sinanları var, Hoca Akşemseddinler, Eyüp Sultanları var, Daha nice yarenler, nice mekânları var, Ayasofya misali edasıyla İstanbul… Onlardan bize miras; surlar, sırtlar, hisarlar, Maneviyat ruhuyla perçinleşen mezarlar, İstanbul konuşunca dize gelir nazarlar, Def çalar yıllar yılı mirasıyla İstanbul… Ev sahibi misafir, misafir ev sahibi, Ağırlanır Mekke’nin, Medine’nin garibi, “Ya ben onu, ya da o beni” sigası gibi, Fetheder Eyüpleri pervasıyla İstanbul… Bir ince nakış gibi tütsülenmiş toprağa, Toprağın üstündeki ay yıldızlı bayrağa, Bayrakla bütünleşen her mavimsi yaprağa, Taze fidanlar verir sırasıyla İstanbul… Kıyamet sahrasında tavlanan ince şebit, Rab’be yakınlığınca o merhaleye sabit, Ondan uzaklığınsa mefhumunda bir zabit, Raks eder insanlığı, mezrasıyla İstanbul… Fatihalar körpedir, Bakaralar adanmış, Felak, Nas sureleri cinci evinde yanmış, Modacıların ruhu dualarla yıkanmış, Örselemiş bahtını nidalarla İstanbul… Ay’ın sudaki hali gibidir koca şehir, Akseder dünyaları ondan çıkan her fikir, Peygamber ya da Mesih letafetinde zahir, O manevi gizemin sevdasıyla İstanbul… Sanki makaslanmış da koskoca bir okyanus, Oturtulmuş toprağa ilham vâri olimpus, Sus artık ey ezberci köhne tarih sen sus! Konuşsun yenilikçi fetvasıyla İstanbul… Sen! Ey yakamozların rıhtımında açan gül, Ve sanatkâr ruhların bestelediği gönül, Adanmış bir kalp gibi ebediyete gömül, Yakamoz da yakamoz hülyasıyla İstanbul… Mehmet Akif UÇAR |