(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ne gözümü alabildim ne de göze alabildim şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ne gözümü alabildim ne de göze alabildim şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Katran karası bir geceyi haziran bulutlarının arasından yırtarak, avuçlarında kıpır kıpır yıl*dızlarla odamın penceresini tıklattı dolunay...
"Sana Samanyolu getirdim" dedi ve bütün gökkubbeyi yeryüzüne indirmiş gibi mağrur, gülümsedi koltuğumun başucunda... Ayla yıkanmanın keyfini sürdüm bir müddet... Sonra penceremi açıp onu içeri aldım. Efsunlu ışıklar saçarak, eteğindeki aydınlığı kitabı*ma, rakı kadehime, can eriklerime doladı. Gecikmiş bir bahar, çekirge sesleri ve iğde kokularıyla içeri daldı hemen peşisıra... telâşla... Şiirler doldu odama, mısra mısra... Feneralayları geçti aklımdan; uzak denizler ve göç yolları geçti... Dolanıp dolunayın kanadına, uçmak istedim... Lâkin bırakmadı hayat... Duyduk ki, güvercinleri kurşuna dizmişler arka bahçede... Gülleri kesip, dikenleri büyütmüşler korku be*lâsına... Toprağın bire bin verdiği ülkede mayın döşemişler sevdaya giden yollara... Aşklar uzak, sevişmeler tuzakmış. Dişlerinde kalleş ışıkların pa*rıldadığı kurtlar, çeteler halinde boğazlayacak kurban arar olmuş*lar dolunay geceleri... Pas ve küf kokuyormuş eski*den nergislerin açtığı sokaklar... Öylesine büyükmüş ki sis perdesi, ne yakamoz görüyor*muş gözler, ne çoban yıldızı... Güneş ülkesi, çocuklarını gömüyormuş lanetli karanlığın koynuna... ve öfke büyüyormuş sevda toprağının ana rahmin*de... Doğa ne kadar cömertse, ha*yat o kadar bencilmiş evlâtlarına karşı... Bolluk içinde aç, varlık içinde yoksul, denizler ortasında susuz yaşar olmuşlar. Ve ülke, aldırmadan doğanın gözkamaştıran büyüsüne, doludiz*gin koşuyormuş ölüme.. Prangalar... savaş tamtamları... ve ağıtlarla...
Hani insan bazen ne ileri ne geri, tek bir adım ATAMAZ ya... Birini yanında tutmayı bilemez ama onun yokluğunu da İSTEMEZ...Kaybetmeyi göze alamaz ama kazanmak için de mücadele ETMEZ...Bağlanmaya cesaret edemez ama azat da etmez o'nu Ne sevilmekten vazgeçer, ne sevmeyi bilir.Hani çok sonra zaman geçer savrulurlar ya, O... zaman dökülür dudaklardan itiraf edercesine:
"Ne gözümü alabildim ne de göze alabildim..... Herşeye rağmen yazmaya ve yaşamaya değer eğer sevgi varsa.. selametle..
"Sana Samanyolu getirdim" dedi ve bütün gökkubbeyi yeryüzüne indirmiş gibi mağrur, gülümsedi koltuğumun başucunda...
Ayla yıkanmanın keyfini sürdüm bir müddet...
Sonra penceremi açıp onu içeri aldım.
Efsunlu ışıklar saçarak, eteğindeki aydınlığı kitabı*ma, rakı kadehime, can eriklerime doladı.
Gecikmiş bir bahar, çekirge sesleri ve iğde kokularıyla içeri daldı hemen peşisıra... telâşla...
Şiirler doldu odama, mısra mısra...
Feneralayları geçti aklımdan; uzak denizler ve göç yolları geçti...
Dolanıp dolunayın kanadına, uçmak istedim...
Lâkin bırakmadı hayat...
Duyduk ki, güvercinleri kurşuna dizmişler arka bahçede...
Gülleri kesip, dikenleri büyütmüşler korku be*lâsına...
Toprağın bire bin verdiği ülkede mayın döşemişler sevdaya giden yollara...
Aşklar uzak, sevişmeler tuzakmış.
Dişlerinde kalleş ışıkların pa*rıldadığı kurtlar, çeteler halinde boğazlayacak kurban arar olmuş*lar dolunay geceleri...
Pas ve küf kokuyormuş eski*den nergislerin açtığı sokaklar...
Öylesine büyükmüş ki sis perdesi, ne yakamoz görüyor*muş gözler, ne çoban yıldızı...
Güneş ülkesi, çocuklarını gömüyormuş lanetli karanlığın koynuna... ve öfke büyüyormuş sevda toprağının ana rahmin*de...
Doğa ne kadar cömertse, ha*yat o kadar bencilmiş evlâtlarına karşı... Bolluk içinde aç, varlık içinde yoksul, denizler ortasında susuz yaşar olmuşlar.
Ve ülke, aldırmadan doğanın gözkamaştıran büyüsüne, doludiz*gin koşuyormuş ölüme..
Prangalar... savaş tamtamları... ve ağıtlarla...