Ne sen sor ve ne de ben söyleyim!Her akşam güneşin battı yerden Nefesin muhayyilesinde yaşadığım hasretten Kalbimi hicrana gark eden o letafetli hüzünden vazgeçemiyorum Suskunluğun bitaplığında, duyulmayan çığlığımda ve halimi kuşatan özlemdeyim Artık ömür dinmek üzere göçüyor Sine –i efkârım acıları uzletin feyziyle söylüyor Sükûtuma nağmelerin alıp götüren tınısı refakat edip ah çektiriyor Ne merak bitiyor, ne vakit müjdeyle kalbime iniyor, o hüzün halimde derinleşiyor Söyleyecek bir çift sözüm kalsa Aşk suhuletiyle ruhumun serencamında okunsa Yüreğimin yangınlığı mısralara aksederek engin gönülleri bulsa da İçimin burukluğu, hali sefilliğimin durgunluğu ne çare olacak, feyiz aşkla akacak Ne şarkın ve ne de garbın afakında Yaşayan nefeslerin dinmeyen elemli hicranı duracak Mana hakikati evrenselliğin maverasıyla aydınlanacak, aklanacak Kim neyi dilerse, muvazene için hesabı öncelerse, sevdaya hasredilen aşk kokacak Gönül bir kırıldı mı, devası çok zor Ağlayan yüreğin sancısı inkişaf merhalesinde ne kor Durma, yeis içinde nefes alma, merakı budayıp umutsuz bırakma Melal hissiz, insan inayetsiz, beşer kimliksiz olur mu, feda olmazsa aşk sorulur mu Bülbülün derdini yanan iyi bilir Suyun sessizliğinde manalaşan içselliği düşen yaprak gibidir Hasret hakikat devranında vuslatın ahengiyle ziyadeliktir, aşk kalp için erktir Lafazanlık edep vuzuhunda gaye değildir, naiflik ruhun sayfasında zarafeti ülfettir Ne gelmişse başına hiç hayıflanma Hikmetin gerekçelerini hakikatin marifetiyle bahtın için sakla Vaki olacak hadiselerden korkma, iradeyi maksadın tefrika çıkartmak olmadıkça Nefesin müddetinde vaktin suhuletini mizan için yudumla ve aşkı bu manada akla Mustafa CİLASUN |