Güzün Açar AnneçiçeğiNedense hep güzleri açar Yüreğimde anneçiçeği Arka bahçesi birbaşına gülüşün Karaköprü günleriyle sararır şimdi Yitik mevsimi çocukluğun İçten içe göveren düşgülü Kargaların uğrağı o yeşil tarla Gece boyu dişlediğimiz şekerpancarı Belleğin sarnıcında yediveren Geçip gitti ne zamandı Tahta çubuğa sarılı macun Ellerimiz ayçiçeği mürekkep karası Küçük balıklarını kaçıran ırmak Yeniden yaşatır kendini Yazlık sinemalarda misket havası Kaftana bürünmüş kızlar Utangaç kasaba gelini Gözleri kötürüm bir keman Usulca gurbeti çalar Solar imgelemimde anneçiçeği Ne kaldı İncecik çocukluğumdan Çördüğü ağacı Bahçenin gizinde annemin yüzü Olduğundan daha mı yakın Güz yaprakları öreninden Dutluk’a doğru uçar telgraf direkleri Ateş Okulu gurbetindeki kuşlar Sessizce süzülüp geçer Nasıl epridi tığ işi perdeler Sevgiler değil Yere bakan soyunuk pencerelerden Fışkıran fesleğen kokusu Ne zamandı Karlı gecelerden geçip giden Köylerden, uçurum çoğaltan ayrılıktan Bozkırda unutulmuş istasyon ıssızlığı Yalnızlığa açılan ikindi avlusu Ne kaldı senden: eski zaman acısı Güzün açar anneçiçeği... İLHAN BÜYÜKCEBECİ |
dönüp dönüp okudum.
manâ konusunu söylemiş dostlar ama ben, çok nadir rastlayabileceğim sözcüklere ve onların şiir içindeki uyumuna takılıp kaldığımı söylemek istiyorum...
eprimek... çörmek... yitmek... gövermek(sanırım 'göğermek' olarak da kullanılıyor ki ben öyle kullanmıştım. umarım yanlış değildir çünkü 'göğe ermek' gibi algılıyorum veya 'yeşerip filizlenmek' gibi...)
hasılı, teşekkürler bizimle paylaştığınız için şiirinizi İlhan Büyükcebeci...