ayrılık baladı
Göç tutmuş yolları
Kartallar vurulmuş sarp kayalarda… Başlamış ayrılık baladı Bilinmezler ortasında yıkılmış kervan Meçhule doğru akarken umut ırmakları Bakışlarında esen hüsran havası… Anaların ezgisinde yakılan ağıtlar İnce ayar bir yürek sıkıntısı bir deli fişek Ha kış gelmiş ha bahar fark etmez olmuş Kurumuş birer, birer dalları yaprakları… O günden sonra Ne asfaltta gül açmış Ne sularda nilüfer… Sonrasında şehrin azgın kısrak havası Koparmış yularını binek taşından Bir yudum sütün azizliğinde uzun geceler Büyüdükçe büyütmüş özlemlerini Ne odun ne kömür sobalarında Her biri bir sokağın dilencisi… Yaşları kanamış Düşleri yanmış Buz kesmiş umutları… Sıla git gide uzaklaşmış önleri sıra Dönülmez ufkun arkasında kederleri Gözlerinde donuk nihavent bakışları Sarıp sarmalamışlar bütün evreni Çağrışıp dururken dağ dorukları Bir ömrü tükenmiş reji yollarında Göz yaşları yetmez olmuş ölülerine… Yetmez olmuş dahası daha fazlası Hastalıklar azgın bir kurt misali Düşmüş yaralarına Aman diyen olmamış… Gözleri kör değilmiş oysa Görmemişler işitmemişler o güne kadar Ölülerin bile rehin alındığını… Feryat figan ortasında bir yaşam Başka göçleri taşımış arkasında Uzak, uzak şehirlerden Ağıtları karışmış birbirine Ozanca/İzmir |
dotlukla hocam...