SILA ÖZLEMİ
Kırk yıl nasıl geçti gurbette,
Unuttum sokaklarını memleketimin. Avlusunda tandır ekmeği yiyip, Sokaklarında çember çevirdiğim evimin. Unuttum hangi sokağında idi, Aşko’nun, Kamka’nın, Fayke teyzemin, Ürgüp’ün hangi köşebaşında evi Nomka’mın, Tete’min, Etem Dede’min. Meşe deresinden, Ufakkaya’dan, Üzümle, mısırla, kavun karpuzla, Eşeğin sırtındaki heybe dolupta, Akşam üstü avluda büyük sofrada, Saçta pişen börek, kavun karpuzla, Afiyetle birlikte yendikten sonra, Geçmese de diner biraz olsa da, İçimize oturmuş sıla özlemi… Anlatamaz kimse söz ve kelamla, O sofra keyfini, o güzel muhabbeti; Tekrarı istenir sürekli, gelecek yıl da.. Kimler gelip geçmedi ki Sıla denen bu yöreden; Babam, annem, ninem, dedem, Biz genç nesil eker iken, Kuruçaya patatesi, Sahip çıkar mezarlıktan, Memlekete rahmetliler ... Ne söylendi ne ben bilirdim, Böyle zor geçtiğini gurbetin; Ürgüp bizim vatanımız, Bir yıl, on yıl, kırk yıl sonra da, Çeker bizi bu topraklar, Mezar denen Saray’lığa, Doğumdan taa ezele dek... 18.Haziran.2003, Mersin |