Destansız Sakarya
DESTANSIZ SAKARYA
sakarya’nın ruhaniyetine Yorgun ruhumla düştüm baş koyduğum divana, Sakarya! dertlerim var, dinle dökeyim sana... Asrın azgın ateşi canıma düşüp yaktı Emanet ettiklerin emaneti bıraktı Dudaklarıma sürdüğün, zehir renkli bal ile, Ruhumda inkisarım, gönlümde kutsal çile. Demiştin bize bizzat, yol O’nun, varlık O’nun, Işığına kan düştü sanki Büyük Doğu’nun... Fahişe yatakları kahraman otağıdır, Lafazana cenk yeri, mezbele yatağıdır. Dostluğu yüreğime kefensiz gömdüm artık, Sana verilen sözü, çok geride bıraktık. Çirkefleşti topraklar, tohum çürümüş şimdi, Bizim olan tarlaya, piç tohumu kim gömdü... Gökten inen ışığın katranlaşmak hevesi, Kutlu nurun altında, cürmün en kepazesi. Sen yürüdün, ardından kim geldi dön de bir bak, İzinde sabit kalan, kaç gönül var, kaç ayak. Sakarya! kandillere kan emzirdi cüceler, Geceyi şirret bastı, günü sardı geceler... Vaadedilen ufuklarda şimdi kir dolu, Işığını gören yok, ortalık hep kör dolu... Delisiydim davamın, varlığında sağ iken, Sakarya! ben mi bittim, yoksa kovgun muyum ben? Alçalan bir şuurun, yer bulmuşum özünde, Kimliğim hor görülür, gariptir yer yüzünde. Şeytanların şeytanı, ruhumu aldı kaçtı, Kutlu yolun yolcusu, yoluna savaş açtı. En kalleş yılanların haline imrenirim, Bir azgın yılan bulsam, beni diyet veririm. Her yılanın gayesi, hedefi var, yolu var, Benim zehir döktüğüm, bahtsız Anadolu var. Dipsizliğin dibinde, meskenetin yurdunda, Yolum, yolsuz yolcuların telaşında, derdinde. Sakarya! Şadolmadın, akıp gittin dünyadan, Yurduna şilte serdi, bir kaç fikirsiz nadan. O kutsal elbisenin, bir yerinde bin yama, Kahpeden ordu indi, en mübarek dünyama. Gayelerin sancısı, ürker gezer yürekte, Fitnelerin düsturu, ihtirastır bebekte. Tavassut maharettir, rüşvet ahlakta ilke, Muhterisler yüzünden, can çekişirken ülke. Ahlakın dersini ver, dile gel, dillen artık, Surda gedikler tutuk, özde sevdalar yırtık. Şimdi karşımda duran, bir cansız Anadolu, Sakarya! seni bekler destansız Anadolu... Hasan Ulusoy |