AŞK AĞACIDağa sis çöker gibi, çökerken efkar bana, Gülü öptüm diye mi, darılacak yar bana ! Kim bilmez uzaklarda, çıkar sevdanın canı! Kendi değirmenim de, öğütürken zamanı... Ben bilmesem, kim bilir? Meyvesi olur acı! Neden dikeyim çöle, zamansız aşk ağacı? Bilmez miyim, çöllerin, dilinden düşmez kaktüs; Her ağacın başına, dikilir bir Birütüs ! Ben mi gönderdim çöle, yılanı ve çıyanı! Neyleyim ellisinde gülden anlamayanı. Çatlayan dudaklara, şifa bir damla suyun, Leyla’nın ahmaklığı, saflığıdır Mecnun’un. Beni dilhun ederken, yarin yeni hızması, Ferhat’ın her vuruşta, gül mü açar kazması? Aldanır sanmam gönlüm, altına ve gümüşe, Aslı’nın kucağında, uzanırken bir düşe. Gülden anlamayanın, var hayal et halini; Gerçeğinden daha çok, severken hayalini. Havva’ya mı sormalı, ne bulmuştu Adem’de? Şimdi ana dilimi, unuturken bu demde. Hiç kimse anlamasa, anlar beni sevgili; Bütün söylediklerim, bundan böyle kuşdili. Aklımın oynaşı var, n’olur beni uyutun! Kulaklarım sadece, kanat sesine meftun. Çok anlamı kalmadı, yer kara, gök maviymiş; Aldırmam geçmişime, beni bir deli sevmiş! Meyvesi olmaz derdin, hani aşk ağacının; Biz yedik ve şükrettik, tadı başka acının!... Hayrettin YAZICI |
Kutlarım...
Saygılarımla...