Unuttular Kadını - Bir Kadındı O
Unuttular Kadını - Bir Kadındı O
Aynı akşamların insanlarından süzülen aynı ağlamalara merhaba! Başka yerde gülen Başka yerde yaşayan Aynı yerde ağlayan Aynı yerde akşamlayan insanlar merhaba size. Sürekli eskiyen bir zaman içinde� Yuvalarına döndü kuşlar Dağıldı kalabalıklar Güneş başka yerde şimdi Gecelerde gece Notalar biraz kederli Acılar ��keşke�� işlemeli Had safhada geziyor pişmanlıklar Gecenin astarı beş para etmiyor Gözyaşlarını gizlemekten başka Papatyalar koyu renge büründü çoktan Deniz masmavi denmiyor Kapkara Onunda gündüzü kalmamış Bir kadın ağlıyor uzaklarda İstanbul yağmurlu bugün diyorlar Ve gök gürültülü Uzakta bir kadın ağlarken Bugün yağmur yağdığına inandıramazlar beni Hıçkırıklar ne zaman gök gürültüsü oldu? Hıçkıra-hıçkıra ağlayan çocuklar Ne zaman korkar oldu hıçkırıklardan? İstanbul bu kez de herkesi kandırdı Gerçeği bilen ben Bir kadının gözyaşlarının da Çaresizdim Ve kendimi kandıramadım Bir kadındı o! Bembeyaz teni Ela gözleri uzak bakan Hayatın tek bir saniye olduğunu bilen Uzun ve bembeyaz elleri olan bir kadındı o. Güzelliğin icra edildiği uzak yerlere uzaktı o. Ve mutluluğa da! Güzelliğe doymuş saf bedeni, başkalaşmış güzellikler içinde pek başkaydı. Ruhunun sıkça melankolikleştiği gözlerden kaçmıyor, sanki içinden çarmıha geriliyordu. Ve bir kadın her gün İsa oluyor savaşını sürdüremeden silinip gidiyordu. Göğe de yükselmeden. Yalana katılmış gülümsemelerinin fazlalığı çoktan çok fazlaydı. Yalan gözlerin yalandan gülmelerindeki çokluk aşikardı. Acılarının aziz gururu, ortaya saçılmasını engelliyor dağılmasına mani olarak sıkı-sıkı sarıyordu yaşanmış ya da yaşanacak her türlü acısını kadının. Lakin kulaklar duymasa da gözler daima görüyordu. Bulunduğu her yerde sıkça saate bakan ve pekala can sıkıntılarıyla savaştığı her halinden belli olan bu beyaz elli kadının uzaktan seyri, gülüşlerinin altındaki sahteliği anlamak pek güç gerektiren bir şey değildi. Bir yerden bir şekilde kontrol edilen büyüleyici kuklalar gibi cansız ve ruhsuzdu. Kalabalıklar arasında tek kaldığında yanına gelenlerin bir iki sefer seslenmeleriyle yahut da dokunmalarıyla irkilen ve kendine gelebilen beyaz elli kadın. Gözlerini henüz gerçekten hiç açmamıştı. Açmamışlardı. Açılamamıştı o gözler. Kadın kalbinden Dinleyin bu ses derinden ��Mutsuzum Umutsuz Umutsuzum Bakma gözlerime Onlar hep birer dün Bilincim yarın bilmez Adımlarım benden öte gitmez Duaların anlamı hep bitsin diye bugün Ömür değil mi zaten bugün Bugünde acıysa Yarından umut yoksa Niye bekliyorum Yaşamak niye?�� Mutsuzlukla baş başa bırakılmış bembeyaz bir tuvali andıran güzel yüzü hayat gibi acemi bir ressamın en acı fırça darbelerine dayanmakla meşguldü. Belki dayanmıyor Belki de isyanları çok kısık sesliydi Kimse duymuyordu Kafese konmuş gibi geçtiği her yeri tanıyor ve sanki dar geliyordu bu dünya. Nerede gezerse gezsin hep aynı kafeste volta atmak kayda değer bir hatıra değildi onun için. Adımlarının uzun ve kısa olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Oysa içinde sadece bir parça tebessüm, ekmek ve su olan bir metrekarelik bir ada ona cennetti! Kaçmalıydı belki ama Gidebilecek bir adresi de yoktu zaten. Amma velakin mutsuzluk solunan havaydı onun dünyasında Öyle olmuştu Öyle yapmışlardı Yalnız attığı her adımın üstünde ayakkabılarının burnuna odaklanmış bükük boynundaki ela gözleri hep simsiyah kesilir esmerleşirdi beyaz teninde� Sıcaklığını kaybetmiş elleri ne zaman alnına değse boncuk-boncuk terler boşanır, uçurum kıyılarında ki rüzgarlar da savrulurdu. Aklı ve kalbi ile görebilmekten kurtulamamış bilincinin paradoxlarında ki her durgunluğu bir intiharın arta kalan sessizliği kadar keskin ve hayata karşı kayıtsızdı. Kadınlar ağlardı Geçmişte ıslaktı Gelecekte, umutsuzluğun karabulutları altında büyük gürültülerden sonra gelecek yağmurlardan sırılsıklam olacağını belli eder gibiydi. Pantolonu pantolon yapanın erkek sayıldığı bir dünyada Kitaplardan ve sinema filmlerinin dışında kadın olmak ölümsüzlük kadar zor bir ihtimaldi. Olağan her şey olağan dışı ve anormal sayılıyor Kadın uzunca bir kulenin tepesindeki mutluluğu taşıyan en alt temeli gibi ağır bir yükün altındaydı. Bir kadının dalan gözlerinde cenneti bile bulabilmenin muammasını kavramak kaç yiğidin harcı acaba bu dünyada! Kaç kadını ağlatarak toplum ve olgunluk diyarlarında hüküm sürdürür bir erkek? Pantolon giymek ve tıraş olmaktan başka erkeklikten bihaber olan insancıkların kadın demeyi bilmeden kadınları yaşama sanatı daha kaç yüz bin yıl sürecek? Ve kadın ne zaman çocuk doğurmaktan başka zaman kadın olacak? Kadını anlatmak için yazılan yüz binlerce kitabın ve var olan milyonlarca teorinin hiçbir meyve vermeden solup gitmesine kim dur diyecek? Artık bu sözlerde geçmiş değil mi? Kadın neydi? Ne zaman neredeydi? Zaman buz kesilmişti daha doğarken. Kadın hiç yaşlanmıyor sadece teni buruşuyordu Düşünün! Bir kadına on beş yaşında da sevgi sözcükleri söylerseniz gözleri parlar ışıl-ışıl olur yetmiş yaşında da söylerseniz yine aynı güzelliğe bürünür. Donup kalmış zamanından kendisine sürekli geleceğini düşündüğü mutluluğun hayalleriyle yaşar kadın. Tüm mutluluklar ona varmak için yarışır, bitiş çizgisine az kalırdı her zaman. Mutluluk en önde bitiş çizgisinin bir gölge uzaklığı kadar yakınlaşmış yarışı devam ettirirdi. Ki erkek bitiş çizgisini iri cüssesiyle tutup hızlı ve büyük adımlar atarak uzaklaştırır, mutluluk hiçbir zaman varamazdı bitişe. Her hayali taş kesilirdi kadının ve hayallere bu kadar düşkün olan bir canlı olan kadın putperest kesilir def edilirdi kalbinde yarım kalmış hayallerle. Çırılçıplak bedeniyle çöllerin sarısına atılıp kavrulmaya bırakılan kadını ferahlatan tek şey hayalleridir, asla seraplar değil. Zarif parmaklarını göğe kaldırsa güneş ağlar susuzluğuna merhem olmak isterdi. Ta ki erkeğin gölgesi üstünde belirene kadar� Erkekler tarafından, kabalığında seçici bir özen gösterilen kelimelerin bile naza çekilerek savrulması kadına sıkılan bir kurşundur. Kadın en çok yüzüne alır tüm darbeyi ve ardı arkası morluktan başka bir şey değildir erkek için. Oysa kıpkırmızı olan kalp simsiyah olur ve zamanla ciltle birlikte düşüncelerde bakışlarda esmerler kapkara kesilir. Hayat gözlerden etrafa yayılan umutlu bakışlardan ve güzel düşüncenin ortalığa yaydığı kendine güvenden yola çıkılarak kazanılan bir oyun gibidir erkek ve kadın arasında. Erkek kadına seni seviyorum der kadın sessizce susar belki içinden kızar erkeğine. Basitlemiş bu kısacık cümle nasıl tarif eder sana sevgimi der gibi bakar, bende der. Evet bende! Bir kadın içinde bende demek öyle kısaca üstüne durulup bir kenara atılacak sıradan bir karşı cevap değildir. Sevdim seni Sevgi bende Sende yaşıyorum Hayat bende Savaşıyorum Seni alan yokluklarla Güç bende Alfabe susar ben konuşursam Aşkın imlası bende Sen erkeksin seviyorsun Ama aşk bende Çünkü ben kadınım Çünkü seni ben doğurdum Tanrı bile ayaklarımın altına cenneti verdi Sen peygamberdin ama ben annendim Her şey bende Çünkü sen çıkıp giderken bırakılanlar hep bende kalır Sana şiirler yazdırır Bana baktığında anda bin parça olur kalırsın Her parçan ben olurum Tek minik bir parçanı bile esirgemezsin benden Ben konuşurken sana bakar Sözlerimin yüzündeki tesirini anlamaya çalışırken Sen sözlerini sarf ettiğin zaman Sigaranla ya da çevrenle meşgulsündür Ben kadınım Çünkü ben Senin başladığın ve bittiğin ilk ve son durağım Ben senden çok yaşarım Sen daha çocukken ben filizlenir Yüzüm kışa dönerken sen baharın kollarında bir papatyasındır Oysa ben çoktan dağların zirvesinde Acıyla karışık bir biçimde ama cesurca açarım kollarımı Tüm acılara göğüs gerip gel de sar Tüm soğuk iklimleri yaza çevir diye Ben senin ikinci baharında olurum Sen erkeğim olarak kollarımda ölürsün Ben senin mezarın başında en sevdiğin çiçek olur Tuzunu eler gözyaşlarımla beslerim toprağını Aynada seni görür Ruhunu bende yaşatırım Belki adım Yaşım Saçımın rengi Boyum değişir Ama ben hep aynıyımdır Kadınımdır Eğer anlamasını biliyorsan Anla Çünkü ben kadınım Yalnız unuttular kadını. Truva destanını unuttular Yenilmişte olsalar Truvalılar Bir kadın için savaşmak kadar cesurdular Yalnız zamane insanları Truva�yı da Kadını da Unuttular Çok şeyi unuttular� Eski bir söz derki �� kadınlar kulaklarıyla erkekler gözleriyle sever�� Bu söz hala tazeliğini koruyor Suçlu kim acaba? Bir erkekten kendine Bir kadın için Hepsine Vur yoluna gülüşlerini Gülerken Görsün seni Üzülmesin giderken El salla dur durak bilmeden Birde su sal ardından Belki döner diye Ya da gelsin diye Örflerini adetlerini sırala Bez parçalarıyla donat ağaçları Muskalar yazdır! Hacılara hocalara Teni buruş-buruş ihtiyar kadınlara Altın dişli İri küpeli Esmer tenli falcılara koş Ne kadar biliyorsan yap Belki döner diye Ya da gelsin diye İbrahim BAYSU 13 � 09 � 2009 18 � 55 Siz şiirlerimi okurken ağlıyorsanız ben yazarken ölüyorum� sR___ Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. |
tüm düşünceler özleriyle yansımış
bir psk. olarak söylüyorum '' gözlem,analiz , sonuç, duygu ve düşünce muhteşem işlenmiş ''
bu demek ki harika denemeler yazılabilir şairim
kutluyorum tüm yüreğimle...