HALAYBulutsuz yağmur kucağında keşkeler Öylesine Umarsız Öylesine katıksız düşerler Çöl kavruğu çatlak dudaklara Serap olsa ne yazar olmasa kaç ah’a yazılır günahlar parelendiğin an kadar olur Unutuluşun resmi o da eskiz düzmecesi işte Kanayan sarının ihaneti Sırrına zebil olmuş mavinin kör rengi... Kirlenmiş beyazın asılır yüzü Paklığından yakamozca parlayan siyaha Gün sökümü şafağı sayılır Tenhalaştığın o suret gökkuşağında Kırılganlığın sübut bulmaz asla Vukufsuz ayyaş gecelerin savan olup Üstüne örtündüğü ansızlıklarda Tahammül kokusu sinmiş çıplaklığında Münferit ezalı gel-gitler Halay çekmekte bak hala Olduramamışlığın olduran kıyımında Sende sallarsın mendili Oh ne alâ! Vermut çekmeden sarhoşlukta Tadı bir başka dersin Bambaşka Adını koyamadığın yoksunluğun Acıdan Ağarmış saçlarını yolduğunda Dermansızlığın legal mühürlü Müphem sancısında Yokoluşun tufanında Kurtuluş cengi gibi... Canhıraş bir kavga.. Devam dersin devam... Kuralsızlığın kuralı budur! Damarında kalan son damlayı Helaline bindirmek adına Semeleşmiş benliğine görev nimeti gibi Arz-ı saygı nabzında Yaşamın sana uzattığı eli Tutarsın işte Tutarsın Can havliyle Sızısı duyulmaz yanınla Niceliğinde niteliğini kaybedip Arsızlığın sırtına vurduğun gerçekle... Ve sonra... Bulutsuz yağmurlar yağar Islak bedenin kurumaz Kış güneşi vurmuş sıcakta... Ardından eskiz gökkuşağı doğar Ve sen hala... Doğan acılar sentezi içinde Aşk isyandır avazınla Vermutsuz halayda Üstelik mendil elinde... 17.11.2009 Şükran AY |
çok beğendim. kalemine ,teşekkür ellerin dert görmesin sevgiler,saygılar.