Ah Bu İstanbul Ah!
Telâşe yamaçlarında, en asude yerim
Mezar taşların, sur diplerin, hep kederlerim Sırayla kayboldu, sende yoksan ne ederim Gel gitme ne olursun, bu işte bende varım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Asil saray kızıydın, oldun konsomatris sanki Gün geceye bakar ağlar, an işte o an ki Gelir belki Ulubatlı , az daha dayan ki Çıkmaz sokaklarında, bir kokunu ararım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Hani lal olur haramiler, görünce seni Değişmez körpe goncaya, âşıklar bir buseni Çözülmez bir bilmece, gamzelerin deseni Kan dökülür ağzımdan, şerbet içtim sayarım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Laleler siyah değil, matemini tutmuyor Eşin yok benzerin yok, başkası avutmuyor Kâbuslar pusu kurmuş beynime, uyutmuyor Haram ol, pamuk döşek, mermerde de yatarım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Billûru yok, yakamozlar nazlı çalkalanır Gelse Yahya Kemal, Süleymaniye’n utanır O tepeden baksa Orhan Veli , belki tanır Mehtaplı gecelerde, hicaz hıçkırıklar duyarım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Minareler arası, kandillerin sermedim Gelen vurdu, gidende, mürüvvetin görmedim, Savrulur buklelerin, nazar değer örmedim Dönülmez akşamın ufkunda, enginleri tararım Ah bu İstanbul ah, sanki ağlama duvarım Tepelerin, sayarım artık değiller yedi Har vurduk, harman savurduk olduk mirasyedi Bedenin lime, lime, asil ruhun ebedi Hesap kaldı mahşere, anca orda sorarım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Sende yanar mısın, her söze aldandığına Düştün mü “badem gözlü körler” mezarlığına Acep baksam mı ninemin çeyiz sandığına Çok özledim, yaşlarım mı, hep içime atarım Ah bu İstanbul ah , sanki ağlama duvarım Ağlama, ağlama benim ağlama duvarım İsmet BABAOĞLU |
Hoş bir İstanbul şiiri..