MAVİSEL (Akrostiş)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Tarih 30.Nisan.2008 Çarşamba, Saat 13:50 suları.
Bir adam günlük mesaisini bitirip caliştığı şirketin muhasebesine uğruyor. Nisan ayı maaşından kalan 600 Euro parayı alıyor ve birkaç dakika ilerideki bankaya gitmek üzere bisikletine biniyor. Saat 14:03 te 600 Euroyu bankadaki hesabına yatırıyor. Çünkü ay başinda bazı ödemeler banka hesabından otomatik olarak çekilecek. O sebeple hesapta para olması gerekiyor. Bu işlemi halleden adam tekrar bisiklete biniyor ve günlük iş yükünün verdiği yorgunluktan kurtulmak üzere bir arkadaşıyla paylaştığı evinin yolunu tutuyor. Takriben saat 14:25 i gösterdiği sırada D-486 numaralı karayoluna çıkıyor ve evine doğru pedal çevirmeye devam ediyor. Tam bu sırada otobandan çıkıp D-486 numaralı karayoluna girmek isteyen bir mercedes otomobil adamın bisikletine süratli bir şekilde arkadan çarpıyor. Adam önce havaya fırlıyor ardından otomobilin camına kafası üstü düşüyor. Otomobilin camı kırılırken adamin da kafatası yarılıyor ve yaklaşık 9 metre karşı şeride savruluyor. O sırada karşı şeritten herhangi bir araç gelmemesi ise Allah`ın bir hikmeti. Ardından karşı şeritte trafik duruyor ve duran trafikten dolayi A5 otobanı ve otobana bağlanan D-486 nolu karayolu 4-5 saaat kadar trafiğe kapanıyor. Adam kazanın etkisiyle beyin kanaması geçiriyor ve olay yerine gelen helikopter ile Frakfurt Uni Klinik’e kaldırılıyor. Yaklaşık 15:30 da hastaneye getirilen adam hemen ameliyata alınıyor. Allah’ın bir hikmeti daha ortaya çıkıyor. O gün, Almanya’nın en ünlü beyin cerrahlarindan birisi o hastanede çalışıyor ve adam hastanede bulunuyor. (izinli yada başka bir ameliyatta değil) . Burada hatırlatılması gereken bir konu var ki, beyin kanaması vakalarında olayın olduğu an ile ameliyat anı arasinda gecen zaman çok önemlidir. Bu zaman ne kadar uzun ise hastada kalıcı hasar kalma ihtimali o oranda artıyor. Ameliyat esnasında kafatasından bir kemik komple kesilerek çıkarılıyor ve buzdolabına konarak donduruluyor. Bu süre zarfinda yaklaşık 5 hafta kazanın etkisi ile şişmiş ve kafatasına sığmayan beyninin şişkinliğini atması ve eski haline gelmesi bekleniyor. Hasta, bu süre ile beraber toplam da 6 ay süre ile yoğun bakımda kalıyor. Ve günlerden birgün doktorlardan birisi geliyor ve makinalara bağlı yaşayan hasta ile ilgili olarak bu yaşamaz ölür, artık beklemeye de gerek yok makinaları kapatacağız diyerek hastayı ölüme terketmek istiyor. O sirada bir kadın ortaya atlıyor ve makinalarıı kapatamazsiniz. Ölürse makinalara bağlı ölsün ama buna izin vermeyeceğim diyor. Sonradan öğrenildiğine göre bu kadının adamın ayrıldığı eşinden başkası olmadığı anlaşılıyor. Oğlumun babasız büyümesine izin vermeyeceğim diyerek yapılmak istenen bu uygulamaya bütün gücüyle karşı çıkıyor ve sahipsiz sanılan hastanın görünürdeki kurtarıcısı oluyor. Ve adama dolayısıyla eski eşine sahip çıkıyor. Kazazedenin beyni şişkinliğini atıp eski formuna gelince tekrar bir beyin operasyonu yapılıyor. Bu sırada hasta menenjit geçiriyor. Menenjit bilindiği üzere hastaya çok kalıcı hasarlar bırakan bir hastalık. Ama Allah’ın takdiri ki bu hastalıktan da hasarsız kurtuluyor. Günlerden birgün kaldiği klinikte burnundan hafif kırmızımsı bir sıvı geliyor adamın. Bu sıvı tahlile gönderiliyor ve tahlil neticesinde bunun beyin sıvısı olduğu ortaya çıkıyor. Doktorlar bu sıvının nereden geldiğini tesbit için ve de bu geldiği yolun kapatılması için bir ameliyata daha karar veriyorlar. Ardından ameliyata alınan adamın alnının ortasında kazadan kaynaklanan bir delik oluştuğu ve bu sıvının bu delikten sızarak burun yoluna ulaştığı tesbit ediliyor. Ayrıca doktorlar şunu da söylüyorlar. Bu sıvı her nereden çıkıyorsa aynı yoldan mikrop da girebilir. Yapılan operasyonla bu delik kapatılıyor ve beyin operasyonları böylece üçe ulaşıyor. Hasta bu atlattiği badirelerin ardından klinikte istasyon değiştiriyor. Sağlık koşulları günden güne iyiye giden adamın günün birinde 4.istasyona alınmasına karar veriliyor ve bununla beraber terapi tedavilarine başlanıyor. Bu sirada aylardan Kasım ayı da kapıyı çalıyor. Yaklaşık 5 ay süreyle olup bitenden haberi olmadan bikisel hayat formunda yatan hastanın aşırı kilo kaybı ve kaslarındaki gevşeme ilk zamanlarda cok zor anlar yaşamasına sebep oluyor. Birara sesinde tam kısılma yaşanan hastanın ilk düşünceleri acaba bir daha konuşamayacak mıyım yönünde oluyor. Çünkü Türkiye’de olan ve Almanya’ya gelmek için can atan anne ve babası (ki hastanın içler acısı halini görmesinler diye aylarca gelmeleri eski eşi ve kardeşi tarafından erteleniyor) sesini duymayı çok isteseler de sesi çıkmayan hastanın konuşması imkansızlaşıyor. Günlerden birgün ziyaretine gelen bir kişi hastaya şu tavsiyede bulunuyor. ’Odanda sesli dua et, Allah’ın izniyle sesin açılır’ diyor. Bu tavsiyeyi dinleyen hasta günlerce sesli dua ediyor ve sonunda sesi Allah’ın inayeti sayesinde yerine geliyor. Artik konuşmaya gülmeye ve normal hayata dönmeye başlıyor. Ayler sonrasında hastanın fizyoterapisti bugün ayağa kalkacaksın diyor. Yatağında sağa sola bile dönmekte zorlanan hastanın bunu nasıl basaracağı düşüncelerde geziniyor. Ve ardından aylar sonra ilk defa fizyoterapistin yardımıyla ayağa kalkmayı deniyor. Ilk deneme başarısız oluyor. Aylardır hareketsiz olan bacak kasları vücudu taşımıyor ve hasta yatağına düşüyor. Bu arada bacaklarını dermansızlıktan kaynaklanan bir titreme sarıyor. Ardından bir deneme daha yapılıyor ve bacaklari titreye titreye hasta ayağa kalkıyor. Fakat 30 saniye süreyle ayakta kalıp tekrar yatağına düşüyor. Hasta aklından şunları geçiriyor ’bu tam bir işkence ben nasıl ayağa kalkabilirim, terapist görmüyor mu bacaklarım vücudumu taşımıyor’ diye içinden geçiriyor. Terapiste de için için kızıyor. O gün böylece geçiyor. Hasta bu süreçte burnuna takılan bir hortumdan besleniyor ve ağizdan gıda alması doktorları tarafından yasaklanıyor. Günlerden birgün hasta rica minnet bir kahvaltı saatinde hemşirelerden kahvaltı istiyor. Bir tabağa konulmus puding getiriyor hemşirenin birisi. Adam pudingi yemek için kaşığı eline alıp tabağa daldırıyor. Fakat o güne kadar farketmediği bir sorunla karşilaşıyor. Kaşıkla bir türlü ağzını bulduramıyor ve pudingi üstüne döküyor. Hemşire yardımına koşuyor kaşığı ağzına götürerek o sabah pudingi yemesini sağlıyor. Adam şunu tam olarak anlıyor ki bir kaşığı bile ağzıma götüremiyorsam zorlanacağım çok şey olacak diye düşünüyor. Ve ardından gelen her gün yeni olumsuzluklara gebe olarak geliyor. Ertesi gün fizyoterapist elinde bir tepsiyle odaya geliyor ve ’hadi bakalim bugün kahvaltıyı ayakta yapacağız’ diyor. Bir kabusu cağrıştıran bu cağrının ardından hasta yine terapist yardımıyla ayağa kalkıyor ve belki de hayatının en zorlu kahvaltısını yapıyor. Yaklaşık 10 dakika süreyle ayakta durabilen hastanın morali düzeliyor ve azmi sayesinde morali de yerine geliyor. Sonraki günlerde yine sabahları ayakta puding yeme faslı devam ediyor. Günlerden birgün terapist elinde normal bir kahvaltı tepsisiyle geliyor. Tepside tereyağı, kaşar peyniri ve ekmekle beraber bir fincan da çay bulunuyor. Uzun zamandir puding yemeye alışan hasta aylar sonra ilk defa peynir, tereyağı, ekmek ve çay ile karşı karşıya geliyor. Diğerleri neyse de ekmeği ağzına attığı zaman anlıyor ki ekmeği yemek gerçekten zor ve ağzının ne tarafıyla çigneyeceğini bile bilemiyor. Ekmeği ağzında dolandırıyor ama bir türlü çiğneyemiyor. Anlıyor ki çiğnemeyi yeniden öğrenmesi gerek. O sirada terapist şunu söylüyor. ’Siz bir bebek gibisiniz bundan sonra herşeyi yeniden öğreneceksiniz. Ekmek yemek biraz zordur ama zamanla alışırsınız’ diyor. Ve tekrar tekrar denemesini istiyor. Sonunda hasta ekmeği de zor bela yedikten sonra hayatının en zor ve en uzun süreli (yaklaşık 1.5 saat) kahvaltısından yorgun argın çıkıyor. Adam sağlıklı olduğu zamanlarda yaptıklarını düşünüyor ve ne büyük nimetlerle beraber yaşadığını bir kere daha anlıyor. Günler günleri takip ediyor ve adam hastanedeki terapi saatlerinde değişik egzersizler yaparak bir miktar gelişme sağlıyor. Yine birgün terapistin yardımıyla iki adım atıyor. Ardından başka birgün tekerlekli bir destek sayesinde 30 metre kadar yürüyor. Çok büyük mutluluklar yaşayan adam tekrar adımlar atabilmenin sevincini yaşıyor. Ve Allah’a bu günleri gösterdiği için şükrediyor. Kaldığı hastanede yine bir terapi saatinde ilk defa bir basamak merdiven çıkıyor ve iniyor. Bu egzersizin ardından anlıyor ki normal hayatta iken merdiven çikmak zor iken şimdi merdiven inmek daha zor geliyor. Ve 21 Ocak 2009 tarihine kadar bu klinikte kalıyor. Başhekim birgün şunu söylüyor. ’Sayın bayım bu klinikteki günlerinizin sonuna geldiniz. Sizi artık başka bir safhaya geçiyorsunuz. O sebeple başka bir kliniğe transfer olacaksınız.’ Adam bunun üzerine başka bir kliniğe sevkediliyor. Yeni gittiği klinikteki doktorlar ve hemşirelerle birlikte yeni düzene alışması biraz zaman alıyor ve bu yeni klinikteki terapilerin ardından artık bir başkasının yardımı olmadan baston yardımıyla yürümeye ve kendi başına merdiven çıkıp inmeye başlıyor. Günlerden birgün kaldığı 13 katlı kliniğin zemin katından çatıya kadar merdivenle çıkıyor ve iniyor. Terapisti de şunu söylemeden edemiyor. ’Senelerdir bu klinikte hizmet veririm daha hiçbir hastam bu kliniği merdivenle çıkıp inmedi. Sizde müthiş bir azim var. Eminim siz başaracaksınız normal hayata döneceksiniz.’ Ve nihayet tarihler 8 Mayis 2009`u gösterdiğinde klinik günlerinin sonuna gelinir ve hasta artık normal hayata karışmak için taburcu edilir. Şimdi kendi evinde yeniden hayata gelmiş gibi hayata alışmaya ve yeni bir çevrede var olmaya çalışıyor. Evet sevgili dostlar buraya kadar okuduğunuz bu gerçek ve yaşanmış hayat hikayesi yabancı birine ait değil. Bu hikaye tamamen bana ait sevgili edebiyat dostları. Evet yanlış okumadınız bu yazıdaki adam ve hasta bendim. Bir trafik kazası geçirdim ve hayatımın akışı degişti. Şimdi artık bastonsuz da yürüyebiliyorum. Hayatı yeniden öğrenme gayretim halen devam ediyor. Rabbime şükürler olsun ki yatalak kalmadım, hafızamı kaybetmedim, geçmişimden ve yaşadıklarımdan hatıralarımdan ırak olmadım. Bütün beyin fonksiyonlarım yerinde. Şükürler olsun artık bütün ihtiyaçlarımı kendim karşılayabiliyorum. Birtek araba kullanamıyorum. O da bacağım kazada 6 yerilden kırıldığı ve ameliyatla bacağıma platin takıldığı için biraz sancı yapıyor. Allah nasip ederse kısa bir süre sonra bu isteğim de yerine gelecek. Kazadan sonra klinik günlerimde cok fazla düşünmeye zamanım oldu. Ve kendime bazı dersler çıkardım onları da sizlerle başka bir yazımda paylaşacağım. Eger bu kısma kadar okuduysanız size teşekkür ederim. Kısa bir notla bu yazımı bitirmek istiyorum. Hayatınızı iyi yaşayın, kimseyi üzmeyin ve bir anda hayatınızın değişebileceğini düşünün. Sağlığınızın ve içinde bulunduğunuz nimetlerden en başta vücut nimetinin farkında olun. Halinize şükredin ve elinizdeki imkanların kiymetini bilin. Unutmayın ki sizden daha kötü durumda olanlar var. Onlari düşünüp şikayet etmek yerine halinize tekrar tekrar şükredin. Çıkardığım dersler ve yeni hayat görüşlerim ile ilgili diğer yazımda görüşünceye kadar sağlicakla kaliniz ve Allah’a emanet olunuz. Sevgi ve muhabbetlerimle Metin ESER
Metin günün birinde, uğradı bir kazaya,
Acısı can feryâdı, yayıldı tüm fezâya, Vefa devreye girdi, malum eski eşinden, İstemezdi ya Metin, mahrum olmak aşından. Sermayesi bir candı, ömür boyu taşınan, Elbette sabrı idi, günler boyu aşınan, Lâkin birisi vardı, her dâim yanındaydı, Devâ olurum diye, belki her ânındaydı. Elâlem keyf peşinde, O’ysa telaşeliydi, Duasında ben varsam, o zaman neşeliydi, Ellere kalsa idim, şimdi yaşamıyordum, O ölüm engelini, belki aşamıyordum. Günler ve haftalarca, baş ucumda durmuştu, Lâl eyleyip kelâmı, "Neden ?" diye sormuştu, Uyku gözüne haram, yorgunluğu diz boyu, Emeği dağlarvâri, soyu insanlık soyu. Selâmete kavuştum, müteşekkirim O’na, Eşsiz gayretleriyle, dertlerim erdi sona, Rahatım şimdi artık, teşekkür yetmez sana, ......Hakkını helâl eyle, şu üç günümde bana. Eski eşim Mavisel Dedeoğlu Eser hanıma ithafımdır. 25.09.2009 / Müllheim am Main Metin ESER |
Birde çoğu şiirleriniz akrostiş belki bunu yazmak daha kolay bilinebilir ama bence değil kelime dağarcığının yüksek olması gerektiğini inanırım...duygularınızı gayet güzel aktarmışsınız...ve iki kelimeye sadık kalarak...alkışlıyorum güçlü kaleminizi yüreğinize sağlık...sonsuz saygılar...