işte...öyle özlüyorum...sisli kumsallarını mor duvaklarla gizleyen ve mahçup kuytularında acı değmemiş bakir gönüllerimizin gezindiği o uzak kıyılar vardı ya işte öyle gidilmesi imkânsızca gelincikler böğürtlenler amber gözlü papatyalar topladığımız çocuk ellerimizin çekingenliğine inat o gözleri zeytin yeşili gök mavisi ilk aşklar gibi acemi sevdalarca henüz yarısına bile gelinmeyen kaçamak ve delice meraklarla sonunu düşlediğimiz o çok eskitilmiş sevda romanlarının kollarına uzanan genç gövdelerimizin ürkekliği serin dudaklarımızda büyüyen alevler vardı ya yangınlarca hınç dolu meydanlarda kan gövdeyi götürürken sırt sırta verip kendimizi kollayarak dövüştüğümüz doğruyu ve güzeli karalayan her şeye o genç yüreklerimizin öfkesi ve olanca karşı duruşu gibi işte o isyanlarca yürek kanatırlar tazelendikçe ağlatırlarlar ya olur olmaz zamanlarda bütün o yıllarda biriken mektuplar şiirler resimleri ve onların yazıldığı okunduğu saatler saati mum ışıklarında seyrettiğimiz geceler vardı ya bir fincan demli çay buğusunca ah güzelim bilmezsin bilmezsin sen şimdi işte o sımsıcak çay gibi özlüyorum seni ceyda görk 20 ağustos 2006 19.51 |