Aramızdan Su SızmazdıAramızdan su sızmazdı Gülüm bana hiç kızmazdı Darılıp birgün üzmezdi Onun için seviyorum Nasıl sevmeyeyim Tanrim Öyle güzel yaratmışsın Özüne sevğin katmışsın Meleklerle bir tutmuşsun Onun için seviyorum Nasıl sevmeyeyim Tanrim Yüreğimde çağlar durur Abı- hayat aşk-ı gurur Bir şiir gibi okunur Onun için seviyorum Nasıl sevmeyeyim Tanrim O ki gözlerimin nuru Öyle saf ki berrak duru Gökkuşağı renk yağmuru Onun için seviyorum Nasıl sevmeyeyim Tanrim & Aşık Alemi & Kalbimin Gülüne Yazılmıştır :) Saygi deger Dostum Inci inceer’in Gurubumuz da yapmis oldugu paylasimdan esinlenip yazdim kendisine gonul dolusu sevgilerimi iletirim ayrica Senai Demirciye bu guzel kaleme saygi sevgilerimi iletirim SuYuN YeDi ReNGi Su hayatımızdır… Su cansızdır olabilir ama can susuz olamaz. Canlı olan herşeyin kaderi su üzerine yazılmıştır. Nerede can varsa orada bir su arayışı vardır. Madde sanki suyun dudağından emer gibidir hayatı. Hayat ateşi, önce suyun duru ayinesine düşer, öylece görünür olur. Onun içindir ki, bir canlıya baktığımızda yarıdan fazla suyu görürüz aslında. Her canlı bedeni su üzerine yazılmış yazı gibidir. Öyle ki yüreğimizin yüreğinde her an bir su şelalesinin ritmik akışını duyarız, beynimizin çeperlerinde suya yazan bir kalemin vuruşlarını ağırlarız. Şah damarımızdadır su. Şah damarımızdır su. Su kanımızdır. Su, yüreğimizde ‘can suyu’muzdur. Su hayatımızdır. “Ab-ı hayatımız”dır. Su, Muhyi’den ihya dokunuşu, Hayy’den diriliş nefhasıdır. Su yakınımızdır… Tohumlar bir damla suyun dokunuşu ile uyanır. İnsan günışığına suyun dokunuşu ile uzanır. Su bizi bize yakınlaştırır, eşyayı birbirine yakın eyler. Su var oluşumuzun ele avuca gelmez ilmeği gibidir. Suyun aktığı yerde, suyun coştuğu yerde, suyun uğradığı yere yakın durur hayat; suya tutunur ve yeşeriverir, canlanır ve neşelenir. Suyun yokluğu eşyayı birbirine uzak eyler, canlıları tarif edilmez bir ayrılığa düşürür, bitimsiz bir boşluğa iter. Su yakınlıktır. Tüm dağılmışlıklar suyun billur dokunuşunda kristalleşir, tüm uzaklıklar suyun serin yüzünde son bulur. Su varlığın tanıdık sahili, buluşmaların şeffaf gülü, birleşmelerin tanıdık köprüsüdür. Su sahilimiz, gülümüz, köprümüzdür. Yakınlığı “aramızdan su sızmıyor” diye tarife kalkanlar, aramızda su olmasaydı bütün yakınlıkların, birleşmelerin ve buluşmaların eriyeceğini hatırlamalı.. Su, Mahbub’dan yakınlık müjdesi, Vedud’dan dostluk habercidir. Su rengimizdir… Renksizdir su ancak tüm renklerin boyalarını ödünç aldığı da sudur. Suyun olmadığı bir dünyada rengin elbette sözü edilemez. Gülün alı, yaprağın yeşili, göğün mavisi.. hepsi suyun yüzünde gerçekleşir. Suların çekildiği yerde renkler ölür. Su var oluşun rengi ve ahengidir. Tüm renkler su üzerine yazılmış gibidir. Rengahengimizdir su… Su, Mülevvin’den gözümüze gökkuşağı, Musavvir’den gönlümüze ahenk boyasıdır. Su suretimizdir… Su biçimsizdir ancak biçimlerin biçimlendiği kalıptır. Suyun olmadığı yerde bozulma, çürüme, pörsüme, erime başlar. Su hiç biçime girmese de, eşyanın biçimlenmesinde ve suretlerin güzelleşmesinde vazgeçilmezdir. Su, girdiği her kabın biçimini alırken, kalıbımızı giyinmeye hazırlanır, kalbimizi okşamaya koşar. Yüzümüzün güzelliği suyun gezinişiyledir, gözümüzün nuru suyun yoklayışıyladır, kalbimizin kalbi suyun akışıyladır, kalıbımızın kalıbı suyun suretiyledir. Su, Cemil’den güzellik dokunuşu, Latif’ten estetik okşayışıdır. Su lezzetimizdir… Tadı tuzu yoktur, ancak hayatın tadı tuzu suyla gelir. Tuz suda kıvama erişir, şeker suda tadını bulur. Hayatın tüm lezzetleri suyla gerçekleşir, suyla hissedilir hale gelir. Hiç bir lezzet suya uğramadan gelmez damağımıza.. Dudağımıza kurulmuş sofra, dilimize sunulmuş çeşni gibidir su. Her nimet bu sofraya uğrar, her lezzet bu çeşniye katılır. Eşsiz baharatımız, vazgeçilmez katığımızdır su. Su, Rezzak’tan dilimize çeşni lütfu, Rahman’dan cismimize tat sunağıdır. Su şiirimizdir… Su sadedir, ancak karmaşanın buluştuğu yerdir. Su çoktur, ancak eşsizdir. Kolay elde edilebilir gibidir ancak tek bir damlası bile taklit edilmez bir cevherdir. Bir şiir gibi, sade ama bi’tanedir, “sehl-i mümteni” söyleyişi gibi basitlik içinde kainatın en karmaşık ilişkilerini anlatır gibidir. Sadelik ve güzellik suda buluşmuşlar ve orada öylece beraber kalmış gibidirler. Şiir söze su verip onu çelikleştirmek ise, su da sözün kılıç gibi keskin ve elle tutulur halidir. Su şiiri anlatmaya yeter belki, ama henüz hiçbir şiir suyu anlatabilmiş değildir. Oysa, su kâinattaki her olayın kafiyesi, varlığın gözümüz önünde akıp duran şiirinin doyumsuz nakaratıdır. Su kainatın konuşmasının ahengi, var oluşumuzun şiirli üslubudur. Su Mütekellim-i Ezelî’den dudağımıza dökülmüş cismanî bir şiir, Rahman-ı Rahim’den yüreğimize indirilmiş müşfik bir sözdür. Su herşeyimizdir… Su hiçbirşeye benzemez ama herşeye de benzer. Herkese yakındır, herkesledir. Herşeyin yanındadır ve herşeyin özüne girer, herşeyin yüreğine sokulur, herşeyin cisminde bekler.. Bununla birlikte herşeyden ayrı kalır, ayrık durur. Hiçbir şey suyu bulandırmaz; hiçbirşeyin kiri onun duruluğuna dokunmaz. Yine su olarak kalır, bozunmaz, dağılmaz, özünü bulandırmaz. Herşeyin yanında durur, ancak herşeyden duru kalır su. İnsan yüreğini her an yokladığı gibi, gökleri dolaşıp el değmedik coğrafyalara uğrar. İşte böylesine herşeydir su. Herkesle ortaklık kurmaya hazırdır ancak bi’tanedir. Herbirimizin yanında ancak herbirimiz için özeldir. Su, Ehad’den boynumuza dolanmış eşsiz incidir, Samed’den gözümüze takılmış paha biçilmez pırlantadır. SeNai DeMiRCi |