İ s t(y) a n b u l...nasıl arınırız tüm şehrin fahişeyken ruhu ve bir kaldırım yosması gibi dururken karşımızda allı pullu güzelliği örter mi dersiniz günahlarını gece gibi kim silebilir üzerindeki parmak izlerini sokaklarında ağzına sakız ettiği hayatları çiğnerken adım adım ey İstanbul ! sanadır isyanım tüm Marmara’yı dökünsen kırklanır mı ki şeytani tarafın şehrinin mabetlerinde secde dursan Mevlama silinmez alnından yine de o kara yedi tepeli kabusun direkler arası palyaçosu düşür maskeni yüzsüzlüğünden sürdüm savaş boyalarımı çökmüş bir imparatorluğun kılıcını çekiyorum sana kuşandığım gelmiş geçmiş bir ceddin silahlarıyla kibirini asacağım dar ağacına ve vuracağım seni en masum tarafımla mangal gibi bir yüreğin külleri boğacak seni dize gelecek asi tarafların pırıltılı camekanlarından tabutunla başında ağlayanların olacak gözleri ışığınla kamaşmış aymazlar üstüne toprak atacak siyah bir çelenk bırakacağım ardından ve sana -benim gibi- bir başına direnen kız kulesini öpeceğim alnından Gülay Bulut |
Şiirin tamamına bu mısra anlam katıyor...
Rüzgarda sürükleniyor sanılan bir gemiyi, limana vardırıyor...tebrikler...