KOYU LACİVERTGece sinsi bir ıslığa benzeyen rüzgar, Gök gürlemiş çılgın yağmurlar öncesi. Bir işçinin günlüğünde okudum; Gece koyu lacivert. Elleri işleyen demir; yüzüne ayna. Yüzü solgun, benzi sarı. Yumruğu çekice benzer. Demiri oya gibi işler, Elleri kanar, ayakları yanar. Yüzünü asar gök yüzüne, Gökyüzü koyu lacivert. Kır çiçekleri ile süsler düşlerini, Söküp atar siyahı Bir sevgilinin gözleri. Gökyüzü koyu lacivert. Birden ürktü Çakal ulumalarıyla. Yarası sızlar gibi yüzünü buruşturdu. Küfretti hayat şartlarına, varılmaz mesafelere. Ufkun kızıllığını bilir de, Güneşin batışını hatırlamaz. Geceye karanlık der demesine; dilli varmaz. Zulasında sevdalısı, Zulasında geçim sıkıntısı. Ya ekmekten vazgeçecek, Ya da düşlerinden. İnadına gece koyu lacivert, İnadına yaşamak gibi. İşler demiri, çeliği. Yapar ağaçtan mobilyayı. İpliği, nakış nakış işler halıyı. En çok sigara odasında düşünürdü, düşlerdi; Ceylan bakışlıyı gece yarısı. Gözleri koyu laciverti. Teninde söndürür sigarayı uyanmak için, Yağında kavrulan yarınlar için. Bir çocuk sormuş: “Amca ellerin, ellerin kapkara. Verdiğin emek kaç lira?” Susmuştu. Yüzü düşmüştü. “Ellerim koyu lacivert çocuk! Ellerim üretken” Kara ellerimle mavileşecek gelecek. Senin gülüşlerin gibi benim ellerim de Kendinden emin. “Dur çocuk. Sakın unutma, Ellerim koyu lacivert Ellerim mavileşecek.” 05.07.2006 |