17 AĞUSTOS DEPREMİTarih; onyedi ağustos bindokuz yüzdoksandokuz. Saatler sıfır üç onbeşi gösterirken Kızıla bürünmüş gökyüzü. Denizden ateş bir top yükseliyor göklere. Şahlanıyor Marmara ansızın… Dalgalar koşmakta can havliyle sahile. Yeraltında köstebekler faaliyette durmaksızın, Çatırtılar kopuyor dört bir yandan. Yarılıyor sanki dünya ortadan, İsyan ediyor sessizliğe birden. Silkeliyor insanları, ağaçları, evleri… Hınç alıyor sanki sallıyor sinsice. Haber vermeden, kan uykuda. Yakalıyor çocuğu, yaşlıyı, genci. Vuruyor yerden yere; kadını erkeği. Söndürüyor ocakları, Yıkıyor yuvaları insafsızca. Bir bebek ağlıyor; Anne, anneciğim… diye. Bir baba haykırıyor; oğlum…. diye. Haykırıyor insanlar bir ağızdan; İmdat, kurtarın diye… Ama nafile! Durmuyor toprak. Sallıyor beşik gibi, Adapazarı, Gölcük, İzmit’i… Yutuyor deniz, Güzelim Değirmendere’yi… Gölcük’te kalmıyor taş üstünde taş. İzmit’imi sarmış çoktan bir telaş. Adapazarı’m sanki hayalet şehir… Saplanmış bataklığa, kurumuş damarları. Çark caddesi, Patates Hali, Esentepe… Ya nerede diğerleri? Tükendi nefesler beton kolonlarda, Kaldı binlerce can tuğla yığınlarında, Yetmezmiş gibi salladı oniki kasımda. Düzce, Kaynaşlı, Bolu dağında. Nice ocakları söndürdü bir çırpıda. Doymadı toprak, Doymadı deniz, Binlerce cana. Salladı bir kez daha amansızca... Yıktı evleri, yıktı gönülleri… Yıktı gitti nice umutlu sevgileri. Son verdi amansızca… Bugüne, Yarına, Ve sonsuza…. Günay ÖZDEMİR |