HİSSETTİN Mİ HİÇI derler ki erguvan zamanı kurulmuş bu şehir Bizans’ın rengiymiş erguvan derler ki kaçıp gelmiş Filistin’den beyaz iken pembe olmuş utancından derler ki en çok yakışandır bu şehre çığlığıdır yeniden dirilişin bir de içkisi şairlerin onda neşe onda aşk masalın rengi vardır onda bu gözle baktın mı hiç erguvan ağacına II vakit gece kulenin terası doluştular mı Cenevizli taş ustası / parmakları gözü deniz olmuş biri bağırtısı tutsakların semaya bakan Takiuddin Efendi ateşin dili uçan kule / fırtına tulumbacılar sonra hepsine çakıp gönlümün en nadide çiçeği selamımı Hazerfan Ahmet Çelebi’nin durduğu yerde açıp da kollarını onun gibi hiç öptün mü sevgilini ay ışığında yaldızlanan görüntüsünde Boğazın III dolanırken revakları arasında Topkapı Sarayı’nın bir lale resmine değerek ansızın gidelim serv-i revanım yürü Sa’dabad’a dedin mi hiç asıldın mı küreklere Haliç / Kağıthane kaplumbağa / lale bahçesi yanan mumlar gecede menevişlendi mi gözünde Hisar-Buselik makamında bir şarkı Tamburi Mustafa Çavuş Efendiden dök zülfünü meydana gel dolandı mı dilinde şarabın en hası değdi mi damağına Haliç’e uzatıp bakışlarını geçmişin o deminden kaçamak bir öpüş attın mı hiç / sevgiline IV Piyer Loti / Haliç kahve / bir yudum seğirmekte gün batımı / eflatun mezarlar suskun / Haliç yorgun ince bir sızı konaklıyor yüreğime Haliç’ten perde perde mazide kalan günlerin çok sesli müziği yükseliyor bir martı söküp yüreğimi Balat’a götürüyor Balat / kayarak aktı kadırgalar zincirler / Hamza bey / kapı kaç dilin rengi kaç inancın türbesi ve agora meyhanesi nargile / çaydanlık fokurtusu tıkırtısı / tesbih / kehribar bir müzik yakıyor hepsini yürekler ateş / bedenler hareketli buziki eşliğinde kasap havası zeyvekiko / sirtaki sonra bir ud ise eşlik ederek kanuna yürekleri seriyor boylu boyunca böylesi bakışı kuşanmış baktın mı Haliç’e hiç Balat astı mı yüreğine fotoğraflarını / sararmış V gece / fırtına binlerce yıl önce bir ışık ince / cılız direnmekte Kız Kulesi’nde ışığa dua da Hero saçları rüzgarın ellerinde nafile boğazın sularında yitti Leandros Hero / çığlık bedenin sunumu denize o gün bugündür sevda denince Hero / Leandros hiç düşer mi aklına VI gökyüzü rengi kah ışıltılı / kah gölgeli derisi her kıvrımında bir güzellik / apayrı kuyruğu kavaklarda / adalarda başı lodos poyraz çeviriminde yiyince kırbacı unutarak bir anda o munis kayışı Rumeli Hisarı................ Beylerbeyi......................... Sarayburnu.................... çığlığında inleyen demir kuşanmış gemileri ki savuran o koca yılanı gördün mü hiç masallardan fırlamış yedi başlı ejderha VII Feshane Feshane-i Amire fes yığını öbek öbek / renk renk ustalar / nasılda yürüyor parmakları esmer / kara Güney Amerika damgalı bak şu kaytan bıyıklı ne de yakışmış cemaline kafasına bindirdiği fesi tam burada tam burada işte solurken Feshane fes yerine olsa da kasketin burarak kaytan bıyıklarını hiç gülümsedin mi ceylan bakışlı dilbere VIII üç asırda üç yumruk sarsıldı temelleri kırmızı uzun ince dil öylesi meşhurdu ki seyrine düşerdi tüm ahali o yaz sıcağı ağustosun yirmi üçü bin dokuz yüz sekiz Fatih bir gecede silindi yangınlardan öte kesip budamalar cep / para Yahya Kemal Beyatlı o ünlü şair dayanamadı da kör kazma dedi cellatlarına hala işbaşında bu zevat sadece adresleri değişti yine de her mevsim çiçeklenen bu güzelliğin onca kıyımdan arta kaldığını düşündün mü hiç IX Bazilika Sarnıcı dar günlerde adresi suyun Kapalıçarşı / Fatih / ilk çivi Ayasofya Sinan’ın dehası Süleymaniye avlusunda türbesi Hipodrom isyan / darağacı / tören her zerresi çığlık göbeğinde çığlığın Amon-RaTapınağı’ndan Dikilitaş derler bir göz seyirlerdedir bu bahçenin çiçekleri bitmez saymakla kan kırmızıdan gök maviye yokluğunda birinin yaralanacağını binlerce yıllık büyünün düşündün mü hiç X canlı tanığın bir iki / adı çınar simgesi ululuğun her şeyi görmüşlüğü / işitmişliği var Eyüp Sultan Türbesi pencere önü Topkapı Sarayı birinci avlu en ulusundan iki çınarı evinde ağırlar onlara dokunup öperek yaşlı gövdelerini dinledin mi hiç türkülerini XI göbek taşı küçük deliklerinde kubbenin sarı ışık gözlerine akıyor halvet hücresinde keselendin sıyrıldın kirlerinden ılıklığa doğru akarken Nubanu Sultan’ın sana baktığını sarı ışığın içinden hissettin mi hiç XII yaz sıcağı Karaköy / tünel farklı bir serinliğin kuşatması aniden soludukça içine akan seramik duvar karoları / tünelin ağzı gülümsüyor mu yoksa şaşkınlığına çekiliş gıcırtılarla eski zamanlardan kalma bir devin kollarında Pera’dasın seni bekleyen tramvaydasın Barok tarzı binalardan fırlayan öykülerle akıyor İstiklal Caddesi büyülü bir yolculuk gibi Taksim’ de uyanıyorsun ovuşturarak gözlerini hiç böyle hissetin mi XIII Moda / çay bahçesi Galata köprüsü / nargile Emirgan Korusu / Sarı Köşk balık lokantası / Bebek iskele / Beşiktaş ............................ ........................... akmada Boğaz içinde çığlık çığlığa martılar ellerin boğazda / boğaz ellerinde bir balık çırpınıyor oltanın ucunda beyaz bir yelkenli giriyor davetsizce ve birden dünlere düşüyor gölgen sislerin ardında düşman gemileri gitseler de geldikleri gibi bozuluyor o anın tılsımı onca güzellik akarken içine kanayan o yüreği de duyumsadın mı hiç bir bakış anında boğazın sularına XIV dev bir sahne uzun / kısa kısa / uzun damlalar her damlada de ayrı bir soluk her damlada dün / bugün düşü yarının bakışlarını uzatarak ötelere ilk düşen damlayı aradı mı gözlerin belki Traklardı ya da ötesi şimdi sahne senin oynarken rolünü belki Romalı bir terzi belki..Osmanlı bir yeniçeri belki Cenevizli bir kaptan belki Bizanslı................... belki.... belki..... o damlada onun gibi öptüğünü sevgilini ya da kadeh kaldırdığını bir sevince boğaz akarken gözlerinde düşündün mü hiç XV sürekli kaynamada kazanı hiç sönmedi ateşi içine neler neler girdi yeni renkler / sesler yeni zenginleşti sürekli devinerek çeşnisi Anadolu /Balkan / Kırım / Kafkas .............. ta Hindi Çine say sayabildiğin kadar her yerden bir tutam var sen de değil misin onlardan biri hiç düşündün mü bu kazanda piştiğini XVI hiç............. hiç...................... hiç.................................... hissettin mi hiç oradan oraya koşmanı bir an kesip birisine dokunmanın bile yüreğine dokunmak olduğunu İstanbul’un hissettin mi hiç |