MUŞTA...yoklara karıştı desem ki değil biliyorum biliyorum bir gölge gibi harap duvarların bitiminde orada kuytularda sırtını yaslamış bir yıkıntıya dudaklarında filitresine dayanmış sigarasıyla erketeye yatırmış yüreğini ve sevdayı örtbas etmiş zulasında gizlendiği yerde gümüş pırıltılı şiirler değil artık avucundaki kelimelerin hunhar muştasını geçirmiş parmaklarına kasılmış gergin ve huzursuz bekliyor biliyor ki elimde kör kandil umutlarımın fukara ışığıyla onu aramaya çıkacağım nasılsa biliyor ki dayanam yokluğuna düşerim yollara uzaktan görür gölgemi aldırmaz görmez güya ne zaman ki varırım yanına dudaklarımda eski bir merhabayla o an’a kadar görünmeyen elleri çıkar ceplerinden fırtına hışmıyla işte o zaman yüzümde parlayıp göğsüme iner olanca hızıyla o muşta patlar dudaklarımda kan kırmızı acı kararır gözlerim ah...utançtan ölmem gerek aslında ayakta ölen bir akasya şahittir masumluğuma biliyorum ne yaparsa yapsın inkârla küfürle kâfirle inatla dökülsek meydanlara tüm o çetrefil kavgalara ve o mukaddes davanın hatrına bilir ki küsemem ona bilir ki... dayanam yokluğuna düşerim yollara o kıyıp ta öpüp koklayamadığım sevdanın hatrına... ceyda görk 21temmuz2009___20.43 |
Derler ki: bâzan, gül taştan çok acıtır..
Eyvallah!