Prangalar ve Sen...
Prangalara vurulmuş ayaklarım
Zamansız bir hedefe zincirli bedenim Küçük bir kum saati elimde Sonsuzluğu simgeleyen… Ve ben uçları kemirilmiş mektuplarımı okuyorum sessizce.. Arsız acılar doluyor ciğerime Hava diye sensizliği soluyorum Bu yıkık duvarlar arasında… Gecelerin dağınıklığı, kalabalığı Sığmıyor ellerime… Bastığım uçurumlar Pıhtılaşmış kan gibi sarıyor ayaklarımı Vücudum kanıyor.. Görüyorum.. Dokunuyorum.. Ağlayarak geçtiğim yabancı sokaklar geliyor aklıma... Gözlerimi kapatıyorum ve bu kez Dar parmaklıklar ardında ağlayan bir kız çocuğu giriyor düşlerime Savunmasız, sustukça eksilen… O an sarılıyorum bir kez daha sana Boğmak istercesine yakıcı geceyi… Parmaklarımın arasından kayıp giden Sancılar gibi.. Bende yorgun büyüyen sen gibi.. Mucizelere inanmayan sihirbaz gibi.. Kovuyorum geceyi koynumdan Umutsuzluğum ödüllendiriyor beni.. Gömüyorum ölümsüz bakışlarımı koynuna Ve kadehlerde kalan dudak izleri gibi, Yüzünün en güzel yerinde Misafirin oluyorum Tenine sinmiş aşk kokusunun içinde… |