Duygusal Yazıt
yazmak,
ev içi, dışı kıyafet tercihi gibidir. duygu ve düşüncelere giydirdiğin kelime beğenincedir. seni yansıtır. yazarken diplomatiksindir dış dünyaya. çaktırmazsın zaaflarını, heveslerini, öyle sanırsın... içerde ise dobrasındır da, doğal olmanın keyfini çıkaramazsın. bilinme isteği gıcık bir dürtü salgılatır hormonlara. hani ev içi kıyafetiyle insan dışarda rahat edemez, tedirgindir. böylece satıra nazar ’podyumda yürürken ilgiyle gözlenen manken’ gibi hissettirir yazarı. ’hey benim o! benim tasarımım, siz bana değil, tasarımıma bakmalısınız! diye çığlıklasa da, ortadadır artık, satır analizcileri, illa şöyle bir süzerler tepeden tırnağa. okuyan anlasın, keşfetsin diye varını ortaya koyarken cesur olan yazar, okunurken pek bir sıkılgandır aslında. tenkide burun kıvırmak bundandır... ’ben yazabiliyorum sen de ise tık yok! geçmişsin karşıma bin yıl düşünsen anlayamayacağın beni eleştiriyorsun, kimsin sen’ sendromuna girer tenkitte yazar. beğenilmek, ’muhteşem, harika’ denilmesini ister; ama denildiğinde ise pek bir anlamı olmaz onun için... kolayca tüketir övgüyü... söveni takar yazar, öveni harcar! uygun kelime, doğru yazım ’e madem yazdım, anlasınlar...’ dikliği yazarın başının belasıdır. pijama partisine takım kıyafet daldığının farkında değildir yazar. hey armut yazar! herkes anadan uryandır. ne kelimeler örtebilir seni, ne de çul çaput... aynaya bakman kafi... kasmak gereksiz olsa da böyledir yazmak ve kasım kasım kasılan, süzüm süzüm süzülür vaziyetleri, kelimeyi zincirinden salanın kaderidir. duygusal yazıt mailis nalars |