KARABAŞ
Bir karabaş vardı,
Sempatikti, sevimliydi, Sahiplerini çok severdi, Sadakati dillere destandı, Aile bireyleri hep birlikte Mutlu mu desem mutlu yaşardı… İki aile, bir çatı altında toplanmıştı, Ailenin biri öksüz çocuklardandı, Çocuklar küçüktü; aş, ekmek yoktu, Üst başları per perişandı, Anne tek başına ne yapabilirdi? Geçim sıkıntısı ayyuka çıktı… Aileden biri gitti yâd ellere, Derken diğeri de uçup gitti. Ekmek parası kazanmak kolay değildi, Köyde iş yeri, arazi yoktu, Çoluk çocuk ekmek, aş istiyordu… İki ihtiyar kaldı; Koca evde tek başlarına, Bir de sadık Karabaş… İhtiyarlar, hastalandı ve daha da yaşlandı, Oğulları gurbet ellerde yalnız bıraktı, Yaşlı anne, baba bakıma muhtaçtı, Orası koca şehirdi… Günün birinde götürdüler ihtiyarları, Karabaş kaldı, koca evde tek başına, Karabaş’ı da götüreceklerdi, Ancak köpek için yer uygun değildi… Sahipsiz evin sahibi Karabaş’tı, Üzgün üzgün bakan evin kapıları kilitli Pencereleri, çerçeveleri demirliydi. Bahçeleri susuz, ahırları hayvansız, Tünekleri tavuksuz, civcivsiz, Koca ev ıssız mı desem ıssızdı… Hasret yüklü Karabaş’ı gördüm, Günler sonra tek başına, Evin etrafında derin düşünceli, Beni görünce silkindi, Sevinçle doğrulup ayağa kalktı, Umutsuz adımlarla pınara yaklaştı, Şarıl şarıl akan suya baktı, Suyunu içti, kana kana, Deli divane oldu yana yana… Islak gözleriyle bir gölge buldu, Kulaklarıyla etrafı selamladı, Başını bir kaldırdı, bir baktı, Kimsesiz evin geçmişine aktı: “Siz gittiniz, ben gidemedim ha!” dedi, Ağladı ağladı, hem de hıçkıra hıçkıra, Gözyaşları sel olup aktı, Bir o tarafa, bir bu tarafa koştu, Sahiplerini aradı aradı, Ancak umduğunu bulamadı, Çivi misali saplandı kaldı, Evin tahta kapısına, “Beni buradan ölüm ayırır.” Dedi. Kıtmir gibi derin uykulara daldı… Köpeğin sadakati, beni çok duygulandırdı, Gözümün yaşını bir kez daha sulandırdı. Köpekler kadar sözümüze sadık kalamadık, Köpekler kadar özümüze sadık kalmadık, Çoğumuz; annemizi, babamızı yalnız bıraktık, Ya da utanmadan huzur evine yolladık, Onların hayallerini, umutlarını yaktık… Onlar, bizim çocuklarımızla ümitliydiler, Torunların cıvıl cıvıl sesleriyle mutluydular, Geçmişleri, gelecekleri bizdik, Oysa! Oysa biz ne yaptık? Onları dibi görünmedik bir suya bıraktık. Sonunda çektikleri maddi, manevi acıya Timsah gözyaşları akıttık… Gözyaşlarımız, onların susuzluğunu gidermedi, Aksine onları boğdukça boğdu, Onları dürdükçe dürdü, Onları üzdükçe üzdü, Sonunda hasret yüklü kalp dayanamadı, Tabutla kucaklaştı, Onların çocukları, torunları artık kara topraktı… Şüphesiz Allah’tan geldik yine Ona dönüyoruz, İlk yaratılışımızdaki toprakla kucaklaşıyoruz. Yaratıcının takdir etmiş olduğu ömür bu kadardı, Her canlı için acısıyla tatlısıyla bu hayat son bulacaktı… 27.08.2006 Karahacılı Köyü Çekerek |
Kutluyorum.