Nasreddin HocaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Okumuş olduğumuz kitapların ardından yazmaya çalıştığımız şiirlerin beşincisi; Nasreddin Hoca… Evvelce; Esselam, İbrahim Ethem, A’mâk-ı Hayal ve Hz. Âmine’yi yazmış idik…
“Nasreddin Hoca” Üstâd’ın (geçenlerde, henüz geçen cumartesi öğrenmiş olduğumuz kadarı ile) 114 eserinden birisi… Bir vesile ile buraya yazacağımız satırlar kitabın girişinde Üstâd’ın elinden şöyle çıkmıştır: NASREDDİN HOCA Ruhumuzu, tarihimizi, daha nice şeyimizi yeniden keşfetmek borcunda olduğumuz gibi, bilindiği sanılan neler var ki, onları yeniden ele almak ve özlerine nüfuz etmek mecburiyetindeyiz. Bunların başında Nasreddin Hoca dediğimiz "Hâce Nasrüddin" gelir. Nasreddin Hoca, İslâm teknesinden yuğurulan millî ruhun, hâdiseleri espri çerçevesinden âni bir zevk çakışıyla değerlendiren dünya çapında bir kahramanıdır ve bildiğimiz âdi mizahın ötesinde ve çok üstündedir. O’nun belirttiği, derin ve herbiri kıymet hükmü getiren mizah tablolarına, ancak komik Şarlo dediğimiz dehâ çapındaki sanatkârdır ki; biraz yaklaşabilmiştir. Nasreddin Hoca’nın, doğrudan doğruya Türk karakteri içinde İslâm mizacını canlandıran menkıbeleri, muhtevalarındaki ince tenkit, tahlil ve teşhir kıymetleriyle, teker teker izah ve tespite muhtaç birer şaheserdir ve bugüne kadar onların kaba kahkaka cephelerinden başka noktaları görülmemiş ve gösterilmemiştir. Gerçek millî kahramanlarımızın başında... Fakat onu, ne tarihî bir gerçek, ne de mâna ve şahsiyet olarak tanıdığımızı iddia edebiliriz. Keloğlan ve İbiş tuhaflıklarına bayılan halk, Hoca’yı bir güldürme örneği diye görür ve bu bakımdan yedi yaşındaki çocukla yetmişindeki ihtiyar, aynı hissi besler. Halbuki o, ayağının tozu bile olamayacak meşhur (Şarlo) ile aynı ruh kıvamındadır. Filozof (Bergson)un, "Gülmek" isimli eserine tahlil mevzu olarak almayadek değer verdiği ve İngiltere Kralının Londra Garında karşılamaya kadar yücelttiği (Şarlo), hâdiselere hikmet gözüyle bakmak, içyüzleri aramak ve onlara karşı kaba akıl dışı özeleştirici mizahî bir bedahet ifadesine sahip olmak noktasından Nasreddin Hocanın, ağaca çıkarken boynuna aldığı papucu bile olamaz. Ne var ki, her şey gibi o da meçhulümüz ve yeni baştan bir keşif mevzuu... İşte bizim bu köşede yapacağımız, ileride Hoca’yı mânalandıracak mütefekkir sanatkâra yol vermek üzere onu hikmet cephesiyle göstermek olacaktır... demiş Üstâd Necip Fazıl.... Ve dahi son olarak bu eser hakkında kısaca bilgi verecek olur isek yine kitaptaki şu notu düşelim: Necip Fazıl, bu kitabın birinci bölümünü teşkil eden “İzahlı Nasreddin Hoca Fıkraları”nı Tercüman gazetesinin 27 Ağustos-22 Eylül 1976 tarihleri arasındaki “Ramazan Sayfası” içinde; “Gülebilsek” ve “Ağlatan Mizah” başlığı altındaki nükteleri ise Büyük Doğu Dergisi’nde yayınlanmıştır… İstifade edilmesi dileği ile… Buyrun…
2009 yılı seçkisi...
Gülsen de bir lahza öyle kal ve dur; Düşün hikmetini, canla kardeşim. O güldüğün yere, öylece otur, Neye güldüğünü, anla kardeşim. Sor; düdüğe kimmiş süren dilini, Anla, kim verdiyse o; bedelini, Şimdi görüver de kendi hâlini, Öyle içli içli, ağla kardeşim. Ne oku ne işit, ne gör ne de bil, Gülmek ise derdin, sen gül ey câhil, Beri gel, kulak ver sesime âkil, Neşedense çile evlâ kardeşim. Niyet olmaz ise, çözülmez ilmek, Ne iş kördüğümken, gülmekten ölmek, Aynalarda kendi kendine gülmek, Düşün ne türlü bir belâ kardeşim. Her şeyde bir sır var, varmak mârifet, Sınıra gelince, durmak mârifet, Murâdı dosdoğru, görmek mârifet, Tam görür mü bakan şehla kardeşim? Ağlayacak yerde, gülse de âlem, Kahkahalar atsa, cümle elâlem, Ötesine bir bak, ne yazmış kalem, Gülmek için gülme zorla kardeşim. Gönülle varılır bir öze anca, Nükteler, fıkralar, idrâke kanca, Gülüp durduğun o Nasreddin Hoca; Hikmet pınarından damla kardeşim. 2009 |
selametlerle kalasın kardeşim
sağlıcakla