Toplu olarak şiirler (Dosya)
KIYIMIN KIYISINDA
Bir burjuvanın penceresinden sızan ışık Mavi gecenin bağrında ve ben kör uykumda Yalpalanan bir takanın kıyıya vuran hışıltısı Kıyımdan kurtulan devrimcileri taşıyor Yüreğimin ötesinde sakladığım bir kurşun Yeri geldiğinde göğsüme saplanacak Kırmızı ucu nedeniyle belki de, Kan akmayacak, ama!... Karşı sahilin kıyısında çattığımız mavzerler Hayın bir çingenenin hurda niyetine sattığı Ve iyi de para kazandığı çelikler Ve benim, kıyımın kıyısında devrilen onurum!... Hilafsız bir gerçektir ensemi ütüleyen Yüreğim elimde ve almış başını gidiyor Dur, durak bilmeyen hayın kıyım Ucunu bucağını bilmeden yaşarım, memleketimin kara duldasında... Siyahlar içinde ektiğimle, yalnız, kırmızılar biçerken Ve devrimcilerin yürekleri, çıplak, kanlı kıyımların ortalık yerindeyken Güneş, çattığımız mavzerlerin peşindeyken En iyisi bir taka, bir devrim ve kıyımın kıyısında yaşamaya çalışan, bir avuç dünyamın insanı... 07.06.04 M.Gökçek NAZIM’IN DÜŞÜ Bir vapur geçer Varna önünden Ve ustam bakar, bakar gözleri nemli Moskova’da otururken bir balıkçı kahvesinde Özgürdür, çay ve simitle doyursa da midesini Sarışın, uzun boylu, mavi gözlü bir kız geçer Bahşişini de bıraktığı kahveden, kaçar gibi kalkar Yaklaşır bu güzel kıza yüreğini elinde tutarak Vera’yı memleketine götürmek ister, onmaz yaralarını sıralayarak... Varna’da, şimdi kendisi bir vapurdadır Mavi gözlü ustam hasretlik çeker Gök kubbe açılır ve nihayete erer hasretlik Kamarasına döner, yatağına uzanır ve yatağına düşen yıldızlarla seyreyler alemi... Şimdi İstanbul’da olmak vardı ya... Üzülme ustam, sen gök kubbeden seyret Bizde dilimiz döndüğünce, İstanbul’u anlatalım Ve senin yaşadığın bu düşü, inan olsun bizde yaşıyalım... 08.06.04 M.Gökçek (Bu şiir, değerli ustamızın 41. Ölüm yıldönümü nedeniyle, anısına ithaftır.) ILGIT ILGIT BİR YÜRÜYÜŞ Uzun bir maratona başlamıştım, elimi tuttuğun an Yolda yürürken yapayalnız, yalpalayarak Nice düşler kurdum senli, sensiz Yürüdüm delice ve seni kucaklamak için Yağan yağmurda şemsiye oldun Bir tür sevi sağanağında patırtılı bir kadındın Yarınların seni yanlış tanıdı ama, masum bir selamla Günlerinin dolu dolu finaline kucak açtın O günler, ardı arkasına ve çok çabuk geçti O günler, bir çabuk ve çok hızlı geçti Yalpaladığımda elimden tuttun, ürkek Hatıralarını sakladığın, sandık odasında Neden büyüdüm ve neden bıraktım elini Mahcubiyet yaşatmayan bir tür tarihsel yanılgı Yalın bir dil bu sıcakta, buruk, nemlenen gözlerin Sana, dolu bir aşk sundum ama sen beni terk ettin, anne... 11.06.04 M.Gökçek GLOBALLEŞEN ÜLKEM!... Engereğin gözündeki kan, yüreğimi sızlatır Oysa nice insan bir yılan kadar olamadı Duyguları kesip atmak ve bilinçsizce yaşamak Çok güzel bir tabloya bakıp, resmin anlattığı ifadeden kaçmak Galerileri dolaşan, yüreğim eziliyor, kanıyor Oralara doluşan cüceleri gördükçe Şerefe diye kaldırılan şarap kadehleri Bir başka cücenin koltuğuna sığınmakla devam ediyor Ve ben, burjuvanın gözünü seveyim! Aldı, götürdü ve birkaç zibidinin Onmaz yaralarla, onmaz dertlerle, onmaz umarsızlıklarla Onduğu bir kucağa oturttu... 15.06.04 M. Gökçek DÜŞ YORGUNU Tut ki bir dağda ve dağın tepesinde Bir balkonda oturmuşum Karşı kıyıyı seyrederken Aklıma gelen bir dostum yüzünden Az kalsın aşağıya atlayacaktım Belki de düşümde atladım Ve geçtim karşı kıyıya Onu yanağından öpmek için 23.06.04 M. Gökçek İŞ VE İŞÇİ ELELE Gözünün üstünde kaşın, kaşın babam kaşın Bu illet Tanrının bir takdiri galiba Urbalarını değil, kendini kaynatsan da nafile Anadolulu anamın yufkasından değil ama, Hem ziyaret, hem ticaret Biraz düşün ve bir yerlere taşın Ama inan ol ki yürekli yoldaş Proletaryanın gücü, ezilmişliğini anlatır... 30.06.04 M.Gökçek BİR ROMANDAN SONRA Yüreğimin ucunda kurşun izleri Onmaz yaralarla kaplı, duldasız Dağlarımın eteğinde papatya sürüsü Analarımın, sütten yoksun köylerinde süt tozu Ve bir hiç uğruna ölen Yitmişliğin, umarsızlığın, acımasızlığın Namludan çıkan kör kurşunların Memedimin yüreğine saplanmasına... Ve zindanlarda yatan nice, Bahtsız, eli silah tutan değil Eli kalem tutan ekinli adamların Kalanları bile, erkan-ı harp malulleri... 01.07.04 M.Gökçek MEMLEKETİM, AH...MEMLEKETİM!... Gözümün yağıydın, çapağı oldun Bana değil ama, Ocaksız, dumanı tütmeyen köylerime koşaydın Ve çıkınımda bir parça tayın, zulamda peynir olaydın Bulmasam da olur ama, Tencerelerinde taş kaynatan Ana sütüne helâl diye yüklenen Nice bebelerin solmuş tenini acıtan Fırtına öncesinde hakim, sessizlik Ölü bir afet gibi dirilmişliğin boranı Bir dolu rüzgâr ve kıtlık, kıran Yıl 2004, köy yolundaki aracımızın çamurlukları hâlâ çamurlu!... 04.07.04 M.Gökçek YAŞAMAK Çarmıha gerilmiş İsa’yım oturduğum balkonumda Musa’yım önümdeki denizi aşıp, karşı kıyıya vardığımda Muhammet’im, can yoldaşlarımı sardığımda Ve mabedimde Tanrıyım, sana güldüğümde Yaşamak, sancı gibi asılı koynumda Yaşamak, bir başka alemden bu yanlara gelmiş gibi Yaşamak, türkü gibi, zılgıt gibi Ama, yaşamak, inan angut gibi değil... 06.07.04 M.Gökçek SADAKA Karşımda bir kız, iki dirhem bir çekirdek Ya da bir dirhem, iki çekirdek Manzaraya kusur dolu sözcük arıyorum Ama bulamıyorum, manzara enfes Dayamışım sırtımı acun dağlarına İçinde bulunduğum kampı seyrediyorum Aslında bu kampları pek severim Emekçi insanları görmenin bir yolu Kapitalist jurnallığı ile kaz tüyü koltuklarda Beş yıldızı takarken ağalar Aylarca çalışıp, böyük dövletinden Onbeş, yirmi günlük bir nafakayla Ancak tatil yapan emekçiyi Burada bulmak güzel, güzelde... Böyük dövletimi nerede bulmalı?... |
namık cem