SOKAĞA TARİH DÜŞERKEN
şu bizim sokak
her zaman boz her zaman çıplak seyyar satıcılar alabildiğine hür sanırlar kendilerini seksek çizgileri silineli asırlar olmuş çocuk yok uyanacak in cin de görünmez nineler de dedeler de hatıralardır yaşayan cam ardındaki peykelerde titreyen ellerde bir bardak su raflarda kuru ekmek bir de boş ilaç kutusu bizim boz çıplak sokak yılda bir giyinir nazlı gelinler gibi ak pak ay ışığında uzanır gider haftalarca salınarak incelmiş parmaklardan alevlenmiş çıralarla başlar tören kara dehlizler gibi sobalarda çıtır çıtır ateş kestaneler sobanın üstünde yok artık ne de arka bahçede ayazda üşüyen havuç burunlu adam göçen yavrularla gitti neşe bu odalardan kıpırdayan dudaklarda dualar hiç açılmayacakmış gibi hayata paslı kapılar bizim sokak ne bahar bilir ne yaz çiçek tarhları yalnız tulumba sessiz bahçelerinde yapraklanır ağaçlar içerek suyu derinlerden üç beş serçe seslenir kuytularda zamanı hatırlatmak için asırların yükü binmiş gibi dallar yere eğik yapraklarda bozla karışık bir yeşillik fersiz gözlerde buğulu yaşlar uzaklara ayarlanmış hırsıza sağır kulaklar bizim sokak kiremitleri rüzgârlarla savrulmuş yağmurlarla yunmuş güneşi kavurmuş soğuğu dondurmuş direnmiş gökkuşağından geriye bir boz renk kalmış bir de tarihe şahit kahraman ihtiyarlar hazırlanmakta yavaştan beton kulelere sanır ki akasyanın dibinde misketler yuvarlanacak bilmez gibi ay ışığında gümüşten gülüşleri tarih olacak alışılmış her şeye zamansız yankılanan salâlar bile akis bulmuyor düzayak evlerden başlar uzanmıyor komşuuu huuu kimmiş vah vah (Bizim Külliye sayı 40, sayfa 69) |