Çığlıklarımın Çıplak Kutuplarına Dokun...Daha kaç şiir ölmeli kahverengi ve yoksul gecelerimde, her sabah sana koşuyorum,anlamsız kalabalıklar uyanmadan.! Raman’ın petrol kuyuları şahit içime akıttığım şiirlere, Düşlerim,özlemleri tüketmeye yetmiyor! Çığlıklarımın çıplak kutuplarına dokun! İçimi acıtıyor sensiz akşamlar... Yine yaz kokuyor gökyüzü, Yine deniz çağırıyor beni! Her günbatımında denizi öperek vedalaşan, Güneş de inanıyor aşkımıza! Yaz gelince; Nehirler,annesini arayan çocuklar gibi şaşkın! Kızıl küheylanlar koşuyor sabahlarıma, Günbatımı,söylenmemiş şarkıları kışkırtıyor! Yazamadığım şiirlere yolculuklar başlıyor! Saklı sevinçler doluşuyor gözlerime, Seviniyorum,özlüyorum,hüzünleniyorum.... Biliyorum bekliyorsun kaleye nazır sahilde, Birazdan ben gelecekmişim gibi! Kaç dağ,kaç şehir,kaç bin yol çizigisi aramızda! Ama öyle yakınsın ki,uzansam dokunacağım, Seslensem duyacaksın, Gülüşün içimi ısıttı bile! Ne kadar da gerçeksin! Oysa deniz kızları masallarda olur, Olsun masal da olsan benimsin! Bir yanı mavi,bir yanı kahverengi bir aşk masalı! Ah Deniz Kızı! Tutsağım, Yorgunum, Gelemiyorum! Ve seni düşününce, Bu kent üzerime geliyor, Sol yanım ölüyor! Aşk,gecenin uçurumunda.... 2003-Batman İbrahim Eroğlu |
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..
efendim bu şiir benim için çok çok özeldir ve dinlerken hep gözlerim nemlenir..kendi kendime ihanet ederim..
manası ve anlamı üstümde tonlarca ağırlık olarak durur hep..
çırpındıkça kurtulmak yerine dahada gömülürüm o kapkara denizlere..
boğulmamanın çaresi biliniyorsa,şu sayfaya tek bir cümle düşsün..
sevgi Aşkına..
istedimki vakti zaman içinde en çok sevdiğim akşamın bu dar vakti bu sancıyı salayım hoyrat ikindilere..
süpürüp alsın içimdeki tüm artık mecburiyetlerimi...
zira ..bencileyin artık tükendi...
belki mısralara sığmamış içinizdeki "sana mecburum"gerçeğini söylemek..
gurbette gönül bunu kaldırırmı..ama okurken içinizin üstü kapalıda olsa böylesi haykırdığını kulaklarımı delercesine duydum ta yürekten..
reçetemiz..
Muhakkak ki kalpler yalnız Allahı anmakla mutmain olurlar..