YOKSUN
Hiç istemedi canım kendimi senden sonra
Duramadım boşluğunla dolan bu evde bir başıma. Soyunup aydınlığından, sıyrılıp yarım kalan düşlerimden güç bela Boşuna yürüdüğüm yollardan geçip attım kendimi kıyıya, İçimde dallanıp budaklanan, gün sayan bir çığlığa. Zaman, Üstüme aldığın, gününü gün eden kör bir kuma. Deniz tutkusuz, körfez buruşmuş, Cemrenin suya düşmesini bekliyor bir vapur, Vapurun peşinde İzmirli bir martı yol olmuş, Yorgun kahkahalar atıyor Kahkahaları içimde yol yol bir çığlık, Sahipsiz silik bir gölge peşimde Kan gibi, ılık ılık soluyorum yıldızsız bir geceye. Sen yoksun, Ben yoksun. Çarşaflara serilmiş sere serpe yatıyor kokun, Sen yoksun. Sen yoksun, ben yoksun. Bir var bir yok oluyor kokun, Gözlerime bir hüzünden menekşeler doluyor -mosmor- Senin yüzünden Süzülen eski -dehşet gibi- bir keder, gülüşlerden yoksun yüzüme konuyor. Ne susmak, ne ağlamak... Gözyaşları susta duruyor. Sustalı hiçbir duygu aşina değil bana şimdi. Şimdi hiçbir gül hiçbir dala yaraşmıyor, Mürekkep yalamış hiçbir hüzün bu aşka yakışmıyor -susun. Hiç içimden gelmiyor yoksun demek, yok! Susadım, yoksun. Yok yok, yoksun, yoksunum, sessiz olmalıyım, şimdi sustum, Bil ki dağların arasında mahpus kalmış bir çöl gibi yoksulum. Şimdiki zamanın med-cezir tutanaklarına göre; Uykularıma dokunan, güftesi bahar şehrimdeymişsin az önce, Benim dümdüz kentimden geçip, ana avrat sövüp sayıp güz gibi gitmişsin. İmbatı düpedüz lodosa çevirmişsin. Rüzgârlara yazılmış ağza alınmayacak kelimeleri bir mezarlık bahçesi gibi ağırlayan nefesin. Bir kendini bilmezin yazdığı bir takım lalettayin tutanaklara göre; Hem varmışsın, hem de yokmuşsun şimdi zamanı dik basamaklı kendi kentinde. Yoksa hala benim şehrimde misin? Benim şehrimde yokken bile Var mısın şimdi bende, canım söyle? Yok yok, yoksun. Yokuşlarından yoksunum. Durup dururken -yok canım- Yol alan bir vapurun ardından ürperen bir iskele gibi mahzunum... Ben, güllük gülistanlık bir çöl kadar yoksulum. Aynadaki fotoğrafımıza bakıyorum, Gençsin, gülümsüyor gözlerin. Söylemeden geçemeyeceğim: Gençliğini yokuşa süren Gençliğimden çoktan geçtim ben. Zaten o zamanlar ben yoktum ki, Ve tutukluyum devrik yüreklerin aynasında şimdi. Akrep nasıl sokar kendini Bilmiyorsun, Hiç bilmiyorsun Bir bir nasıl gezdim ben tüm ölümleri, Bilmiyorsun benim ölümlerimi, ölüp ölüp dirilişlerimi Bana kaça patladı böylesine yok oluşum, Bilmiyorum, hiç bilemiyorum kaça geldi yeniden varoluşum. Başka bir kent daha olmalı diye çıktım dudaklarından yola, Bulduğum ilk kuytuya seni de getirdim bal kovanım. Kuytuma geldin bal gibi de ama... Ama yoksun işte ne kıyımda ne kuytumda ne karşıda ne de karşımda. Bilmiyorsun, köşe bucak kaçarken aklından Neler ödedim ben yokluğunda senin yokluğuna, Eşkâlinin aksi sanıp karşısında soyunduğum bütün o düzmece aşklara. Ne bir yol ne de bir gemi var karşı kıyıya diyor Yıkılan duvarları esrik aklımın, Aklım, senden yoksun olduğunda. Sen yoksan, bilirim; Adım bilinmeyen adreslerde kancık bir zil gibi çalar bu şehirde. Adım yazmıyorsa bir kapıda, ben bir adreste yoksam, Bilirim, adım adım beni ararsın tüm kentlerde. Bal gibi de kucağındayız işte Hatrını saydığım iki dirhem bir çekirdek bir aşkın. Koşmalı, aramalı, bunları anlatacak birilerini bulmalıyım! Seni seviyorum demelere Geç kalmamalıyım... Hiç olmazsa bir iki haklı satır, Hakkını sana -dün gibi- iki satır olsun yazmalıyım. Hesaplı aşklarda hiç yoktun, yoksun. Ve çoksun sen kapkaççı bir bende Başıbozuk dimağımda Devr-i daim oluyorsun, çoksun, Hep çoktun -bal gibi de- Ben hep o aynı boynu bükük çocuk, sen varken bile hep yoksun. Bir kıyının ıssızlığında, ilk nefesimi alırmışçasına boğuluyorum. Duygu Günkut 03/02/2009 19:30 Karşıyaka |
Ve çoksun sen kapkaççı bir bende
Başıbozuk dimağımda
Devr-i daim oluyorsun, çoksun,
Hep çoktun -bal gibi de-
Ben hep o aynı boynu bükük çocuk, sen varken bile hep yoksun.
Bir kıyının ıssızlığında, ilk nefesimi alırmışçasına boğuluyorum.
Güzel dizelerinizi yürekten kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla.