Yağmur Kokuyor Toprakta
-şak şak vuruyor panjurlarını evin
gece... yalnız bir dev gibi alıp da kollarına götürünce yüreği, can bilip de seven... beden, çaresizliğine haykırır ruhumu geri ver diye...- dokunma, dokunma be can yüreğime... bir ebruli masaldır hikayem.. ne vakit yazılmış,çizilmiş... belki karalanmış da sonra vazgeçilmiş silinmiş... izi kalmış... güneş neden hep doğmaz ki ya da ay neden hep dolunayına bürünmez ki... karanlıkları sevmiyorum can... ufalıyorum, küçülüp yok oluyorum. sonra...bulamıyorum kendimi... bak, yumruğumu hala sıkabiliyorum... ama güçsüzüm be can... açılıveriyor geri elim, düşüyor yana... bazen sanıyorum ki hiç kalkmayacak yerden ellerim ve düştüğü toprağına merhaba diyecek... olur ya...olmaz değil... değil de can... neden ki insanın insana bu ezası... anlamak... bu, belki de bunca karanlık... bu karanlıklar ondan boğar yürekleri. karanlıklara saklanmış siyah- beyaz tüm çirkinlikler, tüm yalanlar, tüm nedensizlikler... sen... sen hiç uçmak istedin mi can... şöyle gönlünün dilediğince... istediğin yere... gidip bir bakayım da geleyim dediğin yerler, anlar, kişiler oldu mu... ben, eskiden... çok eskiden öyle düşünür de kendimi teselli ederdim... şimdilerde artık öğrendim be can... suyun akışına, o suyun üzerindeki bir hazan yaprağının gücü yetmezmiş... güldüm kendime... çocuk bile bilir bunu... o halde ne diye tükettim ki ömrü ben... can...can içre can... bir kırık ayna buldum... bak, şu dinlediğin müzik var ya... onun gibi acıtıyor yüreği aynadan bakınca gördüğüm yüzüm... bu aynanın "sır"ını silsem... cam kalır... ya insanın... insanın hangi "sır"ını silsem de kalsa şöyle arı, duru, bencillikten uzak... hani diyorum ki kendime... olmaz, böyle insan yok ki dünyada... ama var, var be can, varsın. işte böyle... kendi limamıma çektim gemimi... bu limanda çok yağmur yağar geceler can.. ay da doğmaz, arada şimşekler çakar, yıldırımlar düşer... ürkerim.. ne garip... anladım be can, anladım ki kollarım, sadece kendini sarınca sessizlikte, çığlık yok... şimdi bir yağmurun arta kalan günündeyim... güneşe küsüm... gelmesin... karanlıklardan korkardım eskiden beri.. bir fenerin mum ışığını arardım hep.. biliyor musun can, artık karanlıkta korkmuyorum... zifiri karanlıklarda atsalar yusuf gibi kuyulara, kaparım gözlerimi karanlığa inat, daha daha karanlıklarda ruhunun ışığını hissederim can... yağmur kokuyor toprakta can... yağmur... mis gibi kokar ya toprak, öyle... hadi sil parmaklarınla gözbebeklerimi... SERAP HOCA 29.3.2006 02.00 |