KANDIRMACA-Yüreğinin bir tarafı hep karanlıktı… Yıllarca hep bir yanı eksik büyüdü, üvey annesinden anne sevgisi beklemişti gereksizce, soğuklarda kapılara atılmıştı. Yıkık dökük bir ömrün sayfalarını karıştırdıkça hep yarımlar, eksikler çıkıyordu karşısına ya da en kötüsü olan aldatılmışlıklar. Bir şeye hiçbir zaman ilk sahip olan olmayışından mıydı neden bilmem koskoca bir öfke kaplamıştı içini ve artık eline kırbacını almış, şaklatıyordu. “Seviyorum!” dediği, “Sen, teksin..” dediği ne çok “tek” vardı. Sonra her birini bir dağ ardına bırakıp dini de kendine alet edip, sadaka vererek kefaretinden kurtulduğunu sanıyordu yalanlardan, yeminlerden. Hiç bakmıyordu arkasına… O, yüreğindeki karanlığa bir nebze sevgi ışığı salabilmek için daldan dala konan bir bülbüldü artık… Sağır kulakları duymuyordu kendine dair hiçbir sözü, ağıdı, nefreti…-
Gecenin ağaran zifiri beklerken günün ilk ışıklarını yürek sessizce düşünmede… Parçaları nerelere dağıldı ki yüreğimim? Ne kadar kıpır kıpır, ürkek ve sevecendi kalbim bir zamanlar şimdilerdeyse güvenden ırak, tedirgin ve temkinli ... Ne kırmızının tadı kaldı ne siyahın matemi… İlle de mor, o hiç sevmediğim mor kapladı ufkumu… Yıldızları göremiyorum artık. Dağlara çıkıp o meleği yakalamak isterdim her zerrem parça parça dağılsa da evrene. Ne garip, artık içimdeki cam kırıkları elime de yüreğime de batmıyor, belki batıyor da ben hissedemiyorum. Gün ağaracakmış az sonra… Kim için? Hadi bir valsin eşleri olalım, diyor yabancı bir ses yüreğimin ta derinlerinden ama kalkacak mecalim yok… 28.8.2011 |