===BİR GARİP ÇOBAN===Ömrü dağlarda geçti, O bilerek bu yolu seçti, Gariban mı, garibandı, Sekiz can ona bakardı, Elbisesinden eksik olmazdı yama, Giydiği kara lastikler yapardı ayaklarında yara... Öff demezdi, Namerde avuç açmazdı, İşten hiçbir zaman kaçmazdı, Yaptığı işten utanmazdı, Severek yapardı işini, O bir garip çobandı... Yağmurlu bir gündü, Duman dağı bürüdü, Sürü bir düzlükte durdu, Köpeklerin feryatları duyuldu... Kocaman bir ayı sürüye dalmıştı, Köpekleri parçalamıştı, Çoban çekti sopasını, Olsa kullanacak silahını, Toplayarak cesaretini, Ortaya koydu yüreğini, Atıldı korkusuzca ayının üzerine, Ayıda şaşırdı çobanın cesaretine, Hayvan sesine karıştı, insan sesi, Çobanın kesildi nefesi, Fırlayıp, uzak bir yere düştü fesi, Acıya dayanamayıp bayılmıştı, Akan kanları yere yayılmıştı, Gözlerini açtığında evindeydi, Dayanılmaz acılar bedenindeydi, Her tarafı kırık, yaraları derindeydi, Zaman eski zamandı, Ulaşım aracı at ya da eşekti, Birde para gerekti, Çoban fukara mı, fukaraydı, Doktora verecek para ne arardı. Çaresizce kaderine razı oldu, Bir koyun postu bulundu, Çobana sıkıca sarıldı, Tam beş ay yattı, a dostlar, beş ay, Dile kolay koca bir beş ay... Yaralar derin, Izdıraplar dayanılmaz, Çaresizlikse kaçınılmazdı... Kâh uyudu; kay ağladı; Büyük bir aşkla rabbine yalvardı; Zaman gelip iyileşip, ayaklandı... Bu felaketi de böyle atlattı... Yıllar birbirini kovaladı; Sekiz çocuktan evde kimse kalmadı; Kızlar evlenmiş, erkeklerse ayrılmıştı; Hepsini okutup, meslek sahibi yapmıştı... Doksan altı yaşındaydı; O hayat mücadelesinin yine başındaydı; Kimseye muhtaç olmamak için çalışır, iki cana bakardı... Bir kara kışın başıydı, Hayatının en zor kışıydı, Kaybetmişti canını, Fedakâr karısını... Hayatında ilk kez güçsüz hisseti kendini, Ağlayarak kör etti gözlerini, Üç_beş gün sonra kimse kalmadı, Çocukları ayrı şehirlerdeydi... Artık o ufak oğlunun yanındaydı... Bir darbede gelininden geldi ona, Seninle yaşamak zulümdür dedi bana, Sen evine git, yemek getiririm sana, Kahrından ağladı günlerce yana yana... Gitti evine, istemedi gelinin yemeğini, Yakan bile olmazken sobasını, Sarılarak battaniyeye, alıştı yaşamasını... Böyle tuttu karısının yasını... Off a dostlar off, Hiçbir şey onu bu kadar yıkmamıştı, O çocuklarını namerde muhtaç etmemişti, Hepsini okutup, adam etmişti, Onlar babalarına bir ay bile bakamamıştı... Açtı avuçlarını yalvardı aşk ile rabbine, Ömrümün son deminde, beni namerde muhtaç etme diye, Benim bu dünyada kalmam nafile, Düşmanlar gülmesin benim halime, Kavuşayım bir an önce gülüme... Üç ay sonra bir sabah sela sesi duyuldu; O kış günü rabbine yürüdü... Bu olay sıradan olsa da, benim içimde koca bir yaradır; Başkalarına göre garip bir çoban, bana göreyse o insan kahramandır... Yılmaz Çelik |
kutlarım...
sağlıcakla kal.