YAŞAMAK...
Yaşam…
Doludizgin yaşamak, Çıkmak Everest’in zirvesine öylece, Kızgın kumların üzerinde yalınayak yürümek, Aşılması güç okyanuslara kulaç atmak, Nefesin zorlanana dek kahkaha atmak, Acı çekmek aşktan, Ağlamak hıçkıra hıçkıra, Dua etmek dilediğin olana dek, Anne kucağında şefkate boğuluncaya kadar… Memleketini sevmek, toprağını işlemek, Yaşam, Sevilmesi zor kadına delicesine aşık olmak, Dövüşmek uğrunda düşüncelerinin, bir an düşünmeden… Bağırmak, dur diyebilmek savaşın ortasında, Bakabilmek orda ki çocuğa, Masum gözlerinden akan sellere, Bacağındaki, yüzündeki yaraya bakabilmek. Yüreğin sızladığı halde, hiç bir şey yapamamanın kahrolası hüznüyle bakmak. Yaşam… Tuhaf bir kurgu, Savaşıyla, mermisiyle, bayram şekeriyle, Yorgunluğuyla, miskinliğiyle yaşam… Bir tarafta coşkulu kutlamalar, partiler, Bir yanda bombalar, uçuşan mermilerle, yaşam... Yaşam… Alfabeyi öğrenirken daha, Emeklerken o küçük elleriyle, Hayatının ilk kelimelerini öğrenirken daha günahsız dudaklarında, Annesinin yüzünde ki endişeye anlam veremeyen Veyahut bir daha görememek onu, Daha da kötüsü gözünün önünde onların vahşetine tanıklık etmek, Savaşı, çaresizliği, güçsüzlüğü iyice öğrenen, Konusu onlara uygun olmayan ve sonu iyi olmayan bir filmde, Savaşın başrol oyuncusu olan çocuklar… |