Bir Ömrün En Aşina Yalnızlığıydı Seni Sevmek
Sessiz kulaçlar atardım uzak denizlerinde
Sen yankılı bir ömrün içinde yüzerken Attığım her kulaçta, her karede beni görürdün ‘Unutma fakir yüreğimi sevdam’ derdin ‘Seni unutacaksam neye yarar cennetinde dolaşmak, Neye yarar gülüm, bu ahşaptan yeryüzü atlasında Kimliksiz bir mecnun gibi yaşamak? Sıcacık bir ekmekten yayılan buğu gibiydin sen Sana acıkmışlığımı o mis gibi kokunla doyururdum Bütün suretlerinden tek bir resimce büyürdün içimde Hırçın dalgalar denizleri sallarken Sen yaşlı omzuma yaslanırdın Bir ömrün en aşina yalnızlığıydı seni sevmek Ana kucağı gibi göğsünde huzur bulurdum. Hırpalanmış bir ömrün içindeki hüzünleri süzerek Akardın kurumaya yüz tutan dallarıma Suskunluğunun sesine yüreğimin şavkı düşerdi Yaslıyken sen omuzlarımda Yangınları konuşurduk en çok, Dudaklarından bengi/sular dökülürken Vakti gelirdi yediveren sarılmaların, İsimsiz güller büyürdü sevdalı ovalarımızda. Sesinin rüzgârı sallardı her sabah aşk çadırlarımı İçimdeki buruk yaşanmamışlıkların kapısını kapatır Uzanırdın buğulu dudaklarınla gövdeme Ezim günahların penceresine şiirlerimizi asardık Dökülürdük hüzünlü köpüklerce Uçsuz bucaksız yurdumun denizlerine. Sıcacık tohumlar atardın her sabah Telli duvaklı düşlerinin heybelerinden Kollarında coşkulu bir türkü olurdum Uykulu bakışlarımla er şafakta seni bulurdum Gözlerin şavkırdı sevda kelepçemde Her sabah en varsıl günaydınım olurdun Bir sevda bileziği gibi asildin yüreğimde Narin kollarınla aşkla içimde beni solurdun. Selahattin Yetgin |
beğeni ve tebriklerimle