SÜLEYMAN
Birgün iki kızkardeş oturmuşlar sekiye,
Birinin adı Döndü, diğerinin Zekiye. Büyük olan Zekiye, Döndü de küçük kardeş, Hem kardeşmiş ikisi, hem de çok iyi sırdaş. Başlamışlar sohbete, evliliğe gelmiş laf, Aslı esası yok ya, hayal kurmuşlar saf saf. Döndü başlamış söze, her sözünde incelik, Bu işlerde usûldür, ablanın ya öncelik. "Abla," demiş, "sen birgün, evlenip yuva kursan, Bizleri unutmayıp, arada hatır sorsan... Yuvan huzur, mutluluk, güzelliklerle dolsa, Tencere yuvarlanıp kapağın bulmuş olsa... Çocuğun olsa bir de, biraz zaman geçince, Vakti, saati gelip, Mevlam nasip edince... Erkek olsa bu çocuk, ismi ise Süleyman, Büyüyünce olacak bir yiğit ki pek yaman! Şöyle biraz büyüsün göndeririz çeşmeye, Tembihleriz sıkıca, suya sakın düşmeye..." Ama böyle der demez, içine bir kurt düşmüş, Tatlı hayal bir anda faciaya dönüşmüş... "Tutmayıp tembihleri ya düşerse o suya? Yavrumun feryadını kim işite, kim duya?.. Süleyman o sularda boğulur da kalırsa, Mevlam gencecik yaşta onu bizden alırsa..." Döndü bunları deyip, başlamış ağlamaya, Ağıt yakmış kendince yürekler dağlamaya... Dizini dövüp demiş; "Salmanım Süleyman’ım, Pehlivan olacaktı kara gözlü civanım... Suya giderdi her gün hem salına salına, Canlar feda eylerim ağzındaki balına... Daha mürüvvetini görüp sevinemeden, Gitti, ele methini deyip, övünemeden... Ablamın gözbebeği, yeni yetmiş tazesi, Vay ben de değil miydim onun bir tek teyzesi?.." Döndü kız dövünür de Zekiye hiç durur mu? Gayrı ana yüreği sükûnetle vurur mu? O da kaldırıp vurmuş ellerini dizine, Katılmış kardeşinin ağıtvârî sözüne; "Anasının yanında buzağısı, danası, Vay ben de değil miydim Süleyman’ın anası?" İki kızkardeş böyle ağlaşmışlar bir zaman, Şu acaip halleri gören olmasın aman! Garip acı dinince, kendilerine gelip, Eğlenmişler bu defa, yaptıklarına gülüp... 10.11.2008 Hicran Seçkin |
ŞEN VE ESEN KALIN.