1
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
321
Okunma

ne vakit seni özlesem, kuşlara bakıyorum..
üzerine kapanan
kapıların
biriktirdiği
ne varsa
şimdi nabızında
kalbimi yokluyor..
yeri nasıl deşerse insan
elleriyle tırnaklarıyla,
öyle... işte.
bir çukur daha kazıp
derinlere
sende
yol/ aldın
içine
kime?
aynalarında bilmediği
bir dil var
duvarlarında göstermediği
bir suret
ayında unuttuğu
bir çocukluk
gök yüzünün de kırılmış
kanatları
ve güneşinde
sonucu hep soluk soluğa
kendine çıkan yokuşları var.
ve bunlar artık
tanımlamaya yetmiyor
kendini.
defterinin sayfalarından
seçilebilen en belirgin
sözlerdi bunlar;
anlıyorum...
hızla karalanmış
ve ağırlıklar toplanmış
dolabın çekmecesinden
belli, yatağın üstündeki
bütün ayrıntılardan...
unutulan tokadan
yahut yere düşmüş rujdan.
çok mu önemliydi
bilemiyorum.
bir kaç kelime ile
olanı ve biteni anlatıp
karışmak yokluğuma...
geride ne bıraktığı ile
ilgilenmeyen insanların
sorunudur bu hep
önlerine bakarak yürümek.
bir adım daha...
kendinden uzağa.
bir adım daha
bir önceye...
geldiğin yollara
dönüyorsun şimdi.
yeniden, yine.
bir kez daha...
hep hesaplanmış olan
saatlerin durduğu
bir andır.
başladığın yere,kendinle.
dönmek...
sen böyleydin...
başka hiç bir kimseyi
kendisine klavuz edinmeyen,
ruhunda taşıdığın etten
kemikten bir gemi.
batıyordun bazen
karanlığın içindeki ellerime.
derin bir leke
zift gibi bulaşıyordu gözlerine.
uykunun araladığı
o pencereden
taşlarını düşürüyordun.
rüya niyetine.
bir hayatın göbeğine...
bazen tutup
fırtınalı günlerin sularına
dalga kıranları yararak
katıyordun kendine gözlerimi.
kirpiğinden ağır gelmeyen
bir cümle ile.
üç nokta.
ömür.
aşk.ım...
anlıyorum,
yerinden sökülemez
olan ağacın
dallarına takılıp
kalan yaprakların
rüzgarın önünde
savruluşunu...
seni de anlıyordum.
geçip giderken bir yük gibi
taşıdığın omuzlarınla
kalabalıkların içinde.
ne taşınamaz bir
gölgedir
benliğin
ne de unutulması
mümkün olmayan
bir geçmiş.
hatıraların
o kanlı tarihinde
iki kelime
bir söz.
diyememek kalabalıklara.
çünkü tam da şimdi.
gitmişlerine lanetler yağdırdığın
bu düzlükte.
merhaba’lara bilenen
hoşgeldin’ler
yırtılmış defter sayfalarında
hoşçakallara uğramadan.
çekip gitmiştir....
bilmeni isterim.
hep! avuç içini arayan
bir kadın tanıdım.
bilmeni isterim.
hep soluğunda boğulan.
yüzünde kızaran.
saçında solan.
bir kadın tanıdım.
böyle dağınık odalara
mıhlanmış gözleriyle
bir adam.
iyi bak ki yürüdüğün yola.
o benim.
ben de kendimi
böyle dağınık odalarda
tanıdım.
meğer... savrulmuş,
meğer hep izmiş.
içmiş. diye...
dışımda taşıdığım
onca gölgenin
sana bulaşmayan
yamaçlarına.
şimdi seninde yürüdüğün
o yolda
ayağına değen
bir taş olsun diye.
bunca kelime. nokta. nokta...
alabildiğine doluyorsa diyelim
bu kab.
alabildiğine soluyorsa çicek.
alabildiğine dönüyorsa dünya.
giderken yanında
götürmediğindir
alabildiğine seni de çeken içine.
senide yakan közüyle.
sana da sönen ateşiyle...
bir kıvılcım bıraktım aramıza.
seninle benim arama..
kimin dokunduğundan habersiz.
malumun küle çeviriyor.
tortusundaki zamanı.
malumun küle çeviriyor
tortusundaki yaşamı..
odalar,
kapılar ve salonlardan çıkıp
apartman boşluklarına
düşürüp gölgeni...
bir kaç basamak merdiven.
bir kaç basamak.
yaşamak dersen.
rıhtımda martı.
gök yüzünde bulut.
ve şimdi ellerimin içinde
üç beş kelime ile geldim
sana.
ve biliyorsun.
gitmiyorum.
en çok sesimden
bir adım geri
durup burada
kollarıma olan inancımla
ayaklarımın taşıdığı
gövdemle.
gravatı çözüp gömleğin
düğmelerini çözüp.
kafamı gömeceğim
kuma..
her zaman yaptığım şeyi
bir kez daha yapacağım.
ve neyi değiştirmediğine
bakacağım.
demek böyle bitiyor.
dönüşmediğinde
bir heyacan..
inatla. aşka.
inatla sevgiye.
inatla aramızdaki her neyse.
bazen uçan perdenin tülü
bazen şu kalabalık
caddelerdeki göze gelmeler
ve bazen de
sırtında sakladığın kente
soluğumu bırakmam şimdi...
fark etmiyor biliyorsun.
biliyorsun.
çünkü bu
yüzden gidiyordun ki
oysa ben,
zamAnın
çöllerinden geliyordum
alt dudağımda
kuraklık/vaha
öğrendim
bütün çıkmazlarını
denizlerin
ve dalgalarını sonra
hırçın şehirlerin..
içinden geçip
tünellerin
lodosun savurduğu
ipi kopuk
uçurtmalarda kaybettim
ANılarımı
çivi izleri kalmış bir ağaç
gövdesi gibiyim şimdi.
kırıp bir sonraki dalı
fırlatıyorum yere/
yalnızlığım
iki parça artık
ve savaş kıyılarıma
kadar yanaştı
bütün gücüyle
aklımda
avuç içlerimden kayan
bir AN ve başka
hiçbir şey…
hı hı
evet
kör ebeyim bu oyunda
sobe!
diye bağıramam kendime
dur/dum.
ve sen,
sıyırıp mavi göğü
omuzlarından
gümüş bulutların
altında bırakıp beni
kaçıp gittin.
boşluğuna karanlığın.
ölürken hücrelerim
ve kırılırken hayallerim
söyleniyordum/
hiç öpmediğim
parmak uçlarını çekerek
ağız boşluklarıma
bildiğim her şeyle
susarak sana/
susayarak
bir sigara yakıp
yüreğimdeki dumanı
yarama bastırıyorum.
savrulup gidiyor
saçlarında külün ki
bir ölümlü
ruhunu kaybediyor.
zaman geçiyor
aradan ve yaradan.
olduğu gibi duruyor
koklanmamış
TENinin kokusu
saçaklardan kurtulan
bir zerre gibi
ıslak ve sırılsıklam..
sen ki
en bilge yanıydın
duygularımın
gel……..
yüreğimi yurt say
kendine..
(...)