0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
18
Okunma
Gönlün Karanlıkta Yanan Işığı”
Yolun başlangıcı sandığın yerde
bir çukur açılır bazen…
Kimse görmez.
Sen düşersin,
sen yanarsın,
sen duyarsın dünyanın sana ne dediğini.
“Sabret” der rüzgâr, kulağına eğilip.
“Sabret ki… düştüğün yer
kendi sesini en çok duyacağın yerdir.”
Eskiden bir derviş yürürdü göğün altında,
yıldızlarla konuşarak.
“Hiçlik benim yuvamdır” derdi.
Sonra anladım…
İnsan eksildikçe çoğalır,
kırıldıkça güçlenir.
Kalbin karanlığa dolduğunda,
sakın ürkme Zambak…
Karanlık dediğin şey,
nurun kendine yol açmak için
sana dokunduğu andır.
Düşman sandığın acı,
kapına sessizce gelen bir öğretmendir aslında.
“Yürü” der,
“Daha yol var…
Sen daha özüne varmadın.”
Ve sen yürürsün…
Kırık, yorgun, yalnız.
Ama her adımında
gizli bir cemre düşer içine
kor gibi, köz gibi, dua gibi…
Bir gün fark edersin:
Taş sandığın gönlün
hep çiçek tutmak istemiş.
Dön kendine.
İçindeki sesi dinle.
Hakikat,
kalpte her zaman bir fısıltıyla başlar.
Ve bil ki en büyük devrim,
insanın kendi ruhunda açtığı kapıdır.
Bilir misin?
Aşk da kapıdır,
keder de…
Ve her ikisi de insanı
aynı yere götürür:
Kendine.
Zehra ündoğduer
12.12.2025