1
Yorum
7
Beğeni
4,5
Puan
53
Okunma
Gizli bir kincesine gezdiriyorum dünyayı;
bahar görmemiş,
kelimeleri demirler arası bedenimde.
Ellerimde babamın sıkıca tutuşunu hiç hissetmedim.
Bundandır isyanım tüm sevgilere.
Yaradan kollarımdan tuttu,
tuttu ki güneşin doğuşunu göreyim
hüsrana komşu kalmamak için imtihan dedikleri yerde.
Kavgamı anlatmak için süslü cümlelere gerek yoktur.
Çünkü biliyorum!
Bu bir lale soğanı ve tekrar çıkacak seneye...
Kirli sokaklarınızın burnuma yaptıklarına,
yaşamak demekteyse de lugatınız,
ben buna savaş diyorum; bir cihad ki insansızlık içinde.
Plastik kokulu sularınız,
tüm değerli şeyler topraklarınızın altında.
Ondan çok seviyorsunuz mezar taşlarını
ve dua etmeyi Allah’a,
şükredercesine alınmamış canınıza.
Gittiğim yollarda,
kaybolmak korkusu ile serpilmiş ekmek kırıntıları,
bense hür; bense zaten kayıbım tek başıma.
Kıpkırmızı kesilmiş utanç yüzüm
daha ben çocukken kaldı bana...
Balta girmemiş ormancasına taşıdığım kalp
hiç alışık değil son model gülüşlere,
çamura bulanmış gözyaşına
ve zift kokulu ayaklara.
Çelenkler ham tabutların yalnızlığıyla konuşmaz.
Varlığınızı kanımdan akarken lotus ve papatya kokusu
hissetmeliyim.
Suladım oysa onları, bekledikçe ölümü
çanaklarım boşalırcasına.
Lütfen biraz sessizlik, lütfen biraz ölüm!
Ben ağlarken çekmedi nazımı gün.
Çekmedi resmimi gökyüzü bir bulutun altında.
Bir gün koşup düşünce dünya denen zulme,
ellerimde babamın sıkıca tutuşunu hiç hissetmedim.
Bundandır duygularım yok; duygularım birer makine.
Şeytanlarla yürüdüm hep; cehennemdir evim.
Göç artık farz bedenime...
Mehmet Habip Güney
5.0
75% (3)
3.0
25% (1)