0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
47
Okunma

Bağ, tek bir asma değil, bir araya gelmiş bir iradedir. Burası, her şeyin sıralı, hizalı ve toprağın ritmine bağlı olduğu bir alandır. Tepeden bakıldığında, raylar gibi uzanan sıralar, insan elinin doğayı sevgiyle ama kararlılıkla şekillendirdiği bir sanat eseri gibidir. Bağ, bir tarla değil, bir orkestranın prova salonudur.
Buradaki sessizlik aldatıcıdır. Rüzgârın yapraklar arasında çıkardığı hışırtı, sanki toprağın yüzlerce yıllık hikayesini fısıldar. Yazın yoğun sıcağı, nemin ağırlığı, hepsi üzümün içinde toplanır. Ve sonra, sonbahar gelir.
Hasat zamanı, bağın en gürültülü, en neşeli anıdır. Eller keser, sepetler dolar, kahkahalar yankılanır. Bu, sadece bir toplama eylemi değil, bir ritüeldir. Bütün bir yılın emeğinin, güneşe, suya ve sabra verilen sözün yerine getirildiği andır. Bu coşku, sadece meyvenin tatlılığından değil, ortak bir amaç uğruna çalışmanın verdiği basit ve derin tatminden kaynaklanır.
Bağ, bize şunu öğretir: Büyümek, yalnız bir eylem değildir. Başkalarına dayanmayı, güneşi paylaşmayı ve zamanı beklemeyi bilmek gerekir. O, sadece üzüm yetiştirmez; o, birliktelik hissini, mevsimlerin kaçınılmaz döngüsünü ve emeğin kutsallığını yetiştirir. Bağ, hayatın zorlu olduğu kadar cömert de olduğunun, toprağa yazılmış bir şiiridir.
Hüseyin TURHAL