0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
37
Okunma

Sana gelmek, kuru bir toprağa düşen ilk yağmur damlası gibiydi. O güne kadar sadece rüzgarın uğultusunu dinlemiş, çorak bir arazide tek başıma direnmiştim. Ama sen geldin ve o ıssız toprak, ansızın bir Aşk Bahçesi’ne dönüştü.
Bu bahçenin kapısı yoktu, çünkü içeriden kilitliydi. Sadece kalbi gerçekten arayanlar, sessiz bir davetle eşiği aşabilirdi. Girdiğimde gördüm ki, burası öyle süslü, bakımlı bir yer değildi. Çiçekler serbestçe büyümüş, yaban gülleri dikenlerini saklamadan açmıştı. Her köşe başında, senin içtenliğinle sulanmış bir duygu filizleniyordu.
Gözlerin, bu bahçenin en derin kuyusuydu. Baktıkça, yüzeyde gördüğüm her şeyin ötesine geçiyordum. Kimi zaman bu bahçede fırtınalar koptu, ağaçlar sarsıldı. Ama her fırtınanın ardından, toprak daha bir dinleniyor, her sarsıntıyla kökler daha sıkı tutunuyordu birbirine. Sen, o fırtınaların ortasında bile sığınabileceğim en güvenli liman, en sıcak topraktın.
Şimdi bu bahçenin ortasında, gökyüzünün tüm renklerini yansıtan bir havuz var. Biliyorum, o havuzda sadece benim suretim değil, bizim ortak yansımamız duruyor. İşte bu Aşk Bahçesi’nin en güzel mucizesi: Hiçbir mevsim tanımadan, her gün yeniden ve daha gür yeşermesi. Ve ben, bu bahçenin sonsuzluğa uzanan patikalarında seninle yürümeye devam edeceğim.
Hüseyin TURHAL