KİM ÖLÜR Kİ EY GÖNÜL?
Binbir derdi ömür yaza ermeden
Benden gayri kim bulur ki ey gönül? Aşk mevsimi henüz güze varmadan Benden gayri kim solar ki ey gönül? Hüsran ile dağa taşa yüz vurup Faydasızca ham hayale düş kurup Bezginlikten gece gündüz haykırıp Benden gayri kim çiler ki ey gönül? Boş verdikçe geçip giden yıllara Kara bahtın sürüp küskün yollara Mecnun gibi ömrü kızgın çöllere Benden gayri kim salar ki ey gönül? Yâr aşkıyla zehir şerbet tatmayı Nazlandıkça el üstünde tutmayı Hüzne tutam tutam sevinç katmayı Benden gayri kim bilir ki ey gönül? Bedbaht olup kara sevda uğrunda Bağdaş kurup kollarını böğründe Bitkin düşüp yalnızlığın bağrında Benden gayri kim kalır ki ey gönül? Acılardan hiç görmeden ardını Sevda bıkıp terk ederken yurdunu Şu gurbetin çekilmeyen derdini Benden gayri kim alır ki ey gönül? Yarınları kara düşler yoğursa Neye yarar güneş her gün ağarsa? Darda kalan Allah deyip çağırsa Benden gayri kim gelir ki ey gönül? Hasretlikler ağartırken başımı Musibetler bırakmazken peşimi Sol yanımdan akan kanlı yaşımı Benden gayri kim siler ki ey gönül? Yalan ile doldurmadan özünü Pervasızdan sakınmadan sözünü Diyar diyar dolaşıp da sazını Benden gayri kim çalar ki ey gönül? En son umut yarı yoldan dönüp de Burhan’a yön veren rüzgâr sönüp de Hazan vakti perde perde yanıp da Benden gayri kim ölür ki ey gönül? (02.09.2008) Burhanettin Akdağ |
Burhan’a yön veren rüzgâr sönüp de
Hazan vakti perde perde yanıp da
Benden gayri kim ölür ki ey gönül?"
Bizler de öleceğiz...
Ben dahil kimse gelmemiş sayfana... He, biz de adet böyledir. İadei ziyaret olmazsa ya da samimiyet, sıkı fıkılık işte böyle kalır sayfa...
Önce başımı iki elimin arasına alıp düşüneyim ve kendimi suçlayayım. Ve dönüp bakayım kendime...
Yoksun ama, olsun, ben yine de konuşayım dedim. Ve düşünüp az biraz ibret alayım senin bu sessizliğinden.
Ne diyem ki abim, Mekanın cennet olsun demekten başka...