2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
197
Okunma
Gülümsemen eksilmesin — yüzün bir kandil;
Yoluna rüzgâr değil, dua yürüsün.
Güneş dikilirse tepene taş kesilerek,
Ben gölgen olayım; çiçeklerin sönmesin.
Rabbim sana nice güzeller yazsın;
Bana, dünyada küçük bir cennet: gözlerinin içi —
Bir an kadar kısa, bin yıl kadar derin, mabed gibi.
Şiiri severdim; kalemim bir vakit gururluydu.
Ama anladım: kelime yetim, ses yetersiz.
Bakışın indi sanki bir sûre gibi içime;
Harfsiz bir beyit oldum, sessiz ve temiz.
“Aşk acıdır” derlerdi — kül tadı ağza siner.
Sen de zehir şerbet oldu, ateş suya döndü.
Nasihat, rahlede kuru bir sözmüş meğer;
Bir tel saçından kalbime indi, söküp çözdü.
Bir göl kıyısında söğüt müyüm — eğilen,
Yoksa kurak ovada taş bir zindan mıyım?
Gece dolduğunda içimde bir ud susar;
Suskunluğu ile beni benden alır ayın.
Dibin dibine indim — denizin değil, nefsin.
Basınç çoğaldı; sözüm kabuk bağladı.
Sönmedi o küçücük kıvılcım;
Karanlığın merkezinde gözlerin kaldı.
Saatler dağıldı; takvimler şaştı yerini.
Adını andım — durdu; andım — yürüdü.
Ben ki zamanı göğsümde tesbih ederim;
Her çekişimde seninle düğümlendi düğümüm.
Seccade serildi, alnım yere eğildi;
Mihrap içimde, nur kapıdan değil kalpten indi.
Her dua aralığında buldum seni;
Yüzüm yerdeyken içim göğe değdi.
Küllerden usulca bir ırmak doğdu —
Yanık taşların diliyle bahar konuştu.
Kapım ne kadar geceyse, anahtarı sensin;
Umudun vav’ı dudaklarımda duruştu.
Eğer düşersem — kalkışım sende;
Susarsam — sözüm sende, sesimin özü.
Bildiğim en güzel kelime, tek harfe indirgenmiş:
Ümit — elif gibi dik, rahmet gibi düz.
Nazlı be...
5.0
100% (4)