1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
201
Okunma
Bu gece, kaldırımlar suskun bir kıyamet gibi yutkunmaya zorluyor,
ayak izlerim, ömrümün yorgun sayfalarından düşen cümleler misali yere çarpıyor.
Gözlerim, karanlığın kör pencerelerinde seni arıyor,
her fısıltı bir ağıt, her nefes arşa tırmanan bir çığlık oluyor.
Bir sokak lambası, tenimde titreyen ışığıyla tarifsiz bir hüzünle ağlıyor,
bana bakıp, kirpiklerinden dökülen ışığını siliyor;
Ay, omuzlarından düşmüş ışığını toplayamadan
karanlığın koynuna gömüyor bütün umutlarını.
Elimi uzatıyorum, zifirden örülmüş gecenin bağrına,
“Bir parça umut” diye yalvarırken,
avuçlarım, kan kokan sessizlikle doluyor;
sanki hüznün dikenli tel örgülerinde
paramparça edilmiş bir yürek taşıyorum.
Cebimde, kokun sinmiş kırışık bir mendil var;
üzerinde kurumuş gözyaşlarımın
ve adının, zamanın bile silemediği o solgun kazısı.
Kapını çalmadım; bilirim ki,
bazı vedalar kapıyı değil, kalbi tıklatmaktır;
sen çaldın ve ardından yalnızlığın en keskin hançerini sapladın yüreğime.
Ellerim, cebimde unutulmuş bir kış şiiri gibi üşüyor;
yanına götürmeye cesaret edememiş çocuk ellerim,
şimdi seni düşünmekte ısrar ediyor hala
çünkü bu soğuk dünyada,
aklımda kalan tek sıcak yer sensin...
5.0
100% (3)