1
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
497
Okunma

senden gümüş şiirler
okurken,
sakallarıma bulaşırken
civa/
susuşlarımı
tanımlamaya yetmedi
yetişemediğin
hiçbir sağanak
Islak…
ve sırılsıklam ki
ağırdı anlatmak.
dilimdeki seni,
hasreti ve hararEtimi...
ağırdı şiirlerindeki
sesler kadar,
içimdeki gölgen
ve ipekTen/in
dinledim/okudum/
dokundum.
bütün sesli/sessiz
harflerine.
ve kuytular
içinde…
biliyorum,
iki yol aralığına
geldin
bir yanın sımsıcak
ve mavi
bir yanında
buz, karanlık.
önemli mi sanki
şimdi
sokağın
Işığa hasret
yanlarından
gölgeler derlemek
n’densizce
emerek alt dudağının,
kabuk atmış yanlarını ki
iç çekişlerinin
seni soluksuz
bıraktığı yerde.
yazıyor,
çiziyor ve söylüyor
olmanın
ne anlam
ifade edebileceğini
düşünüyorum.
yolundan sapan
bir düş
yüreğimin odacıklarında
debeleniyor.
sahi,
sen miydin o
ne vakit
kanımda taşısam,
ruhumun derinliklerine
sokulan
terleyen tenimin
kabuğunda bulduğu
en derin,
inine çekilmiş koru çıkartıp,
yalın ayaklarıyla
aramıza sokulan.
göçün/
gücünü yitirmiş
bir yankıda,
kendi kendimize
gömüldüğümüz
yerler/oldu hep.
yazmak ve bozmak
gelmiyor içimizden
uzun uzun cümleleri
kime kurarki insan.
sus/alım
bir çukur
açılsın içimize...
anlam,
anlatıma bağlı mıdır?
sanmıyorum.
kimsenin beni,
sen gibi sevmediği
bir yerden geliyorum.
kimsenin beni,
sen gibi sevmeyeceği
bir yere gideceğim.
gözlerime b/ak.
uçuyor musun
sahi sende
tutuştukça,
gözlerinle dokunduğun
yerlere..
kaçmak,
sana da yeter miydi.
tam göğüs kafesinde
hapsettiğin
bir düş/ün diliyim.
sana dokunmak/sızın
uzaktan
çöllerine su taşıyor olsamda
burası hep acı
üzerimde nikotin
yüreğimde bir sızı,
der misin sen de
bir son,
bir sen vardın.
s/onsuzluğunu
kucakladım
o zaman
anla artık,
hayat beni yorduğunda
ben sana kaçıyordum.
tek gözümsün.
yeter ki
ser üstüme göğünü.
bil ki sararmış vedalara
mor ekip,
bir boyun bağı gibi ellerin
yakamda
sen ki bildiğim
en keskin ezberdin
loblarıma perçinlediğim ki
koyup kafamı yastığıma
yine de ben,
inanmak istiyordum
bir rüyaya.
dudaklarımı kanatırdı
ıslığın,
hiç unutmadım
ne zaman
karanlığa düşsem
senin ıslığını çalarım..
gövdemizi aşıyordu
varlığımızdaki derinlik
ve biz yeniden
bedenleniyorduk
sanki yaşarken..
işte o yüzden
fısıldıyordum
kulağına
sen su/s
ve
biz bilirdik
yüreğimiz
sessiz
derin
bir kuyuydu.
şiir yazmaya başlamışsa
bir insan,
mutlaka bir düş/ü
vardı, sabırla
bekleyemeyen
yürek takviminde.
yürümek
inandığın bir yolda
olmayınca
yitiriyor patikalar
dil bilmez gizemini.
üşüyorsun
biliyorum
ve sesin
Kasım’a
benzemiyor..
(...)