0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
191
Okunma

Bir çığlık düştü gecenin alnına,
Zifiri bir yalnızlık sarındı duvarlara;
Gökte ipini koparmış bir yıldız gibi
Savruluyor ömrümün haritasız gemisi
Rüzgârın paslı dudağında titriyor dualar,
Taş kesilmiş zaman, bir mahkûm gibi
Bekliyor kapısında sonsuz hücrenin;
Yüreğimde sabah ezanına susamış bir sancı
Kırık bir saat gibiyim köhne istasyonda,
Ne giden var, ne gelen raylar küsmüş zamana
Ve her adımım bir uçuruma yeminli,
Ve her düşüm, uçurumdan düşmüş bir melek
Bir gölge dolanır arkamdan inatla,
Kim bilir, belki ben… belki de hiç kimse.
Toprak çağırıyor alttan alttan
“Kul hakkı geçmiştir ruhuna!” diye
Sükût büyüyor içimde bir urgan gibi,
Bir ilmek, bir düğüm, bir cellât nefesi;
Ne yana dönsem karanlık başlıyor,
Ne yana baksam kefen kokusu
Ey sonsuz kapıların demir pervazı,
Açıl da, yut beni; bitsin bu yarım heves!
Biliyorum, aralanır perde bir vakit
Ve şafağın alnında yazılı son söz: “Vesselâm.”
Sedat Kesim
5.0
100% (4)