0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
142
Okunma
Sen sabahları hiç köyde uyandın mı?
Annelerini ararken meleşen kuzuların sesini,
Aylardır hiç yağlanmamış bahçe kapısının gıcırtısını,
Bekçilik edasıyla sahibinin gözüne girmeye çalışan Karabaş’ın havlayışını,
Ve sütü sağılan alacalı ineğin homurdanışını,
Ve yeni yeni uyanan çocukların,
Köy yolundan erkenden işe giden ırgatların sesini duydun mu?
Sen sabahları hiç köyde uyandın mı?
Ufuktan kızıl kızıl doğan güneşin tebessümüne tanık oldun mu?
Değdi mi yüzüne o aydınlık bakışı?
Vurdu mu ışığı pencerene usul usul?
Peki ya rüzgarı?
Ruhuna huzur veren, bahçendeki rüzgarı hissettin mi?
Sonra gülün,
Sonra yaseminin,
Sonra karanfilin buram buram kokusunu içine içine çektin mi?
Duydun mu hışırtısını ağaçların?
Kımıl kımıl kımıldayan yaprakların?
Dokundun mu lavantanın moruna?
Ayçiçeğinin sarısına?
Gülün beyazına, kırmızısına?
Sen sabahları hiç köyde uyandın mı?
Yeni bir güne kavuşmanın sevinciyle ağaç dallarında cıvıl cıvıl öten kuşların sesini duydun mu?
Peki ya damların pervazlarına konup dua edercesine kuğurdayan o saf kumruları,
Gökyüzünde taklalar atarak neşe içinde kanat çırpan güvercinleri,
Ve semada süzülen salkım salkım o beyaz bulutları gördün mü?
Sen sabahları hiç köyde uyandın mı?
Kimini erken kalkıp işe gitsin diye,
Kimini sabah namazını kaçırmasın diye,
Yada ötmenin kendisine verilmiş bir görev bilip her gün, her sabah telaşlı telaşlı öten horozları duydun mu?
Ve sen yatağından yeni yeni uyanırken,
Birinin kümesten aldığı o köy yumurtasını bir tavada kırıp omlet yaparken, o mis kokusu burnuna geldi mi?
Sonra sevinçle,
Sonra heyecanla,
Sonra mutluca kahvaltı masasına oturdun mu?
Sen sabahları hiç köyde uyandın mı?
Uyanmadıysan yazık etmişsin kendine,
Yazık...
Abdurrahman Tümer
5.0
100% (2)