0
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
193
Okunma

Bir anne, oğlunun eski kazağını kokluyor,
Yıllar geçmiş… toprağı hâlâ sıcacık sanıyor.
Gözleri boşluğa tutunmuş,
Her gece “rüyama gel” diye yalvarıyor.
Bir adam, karısının saç tokasını saklıyor,
Küçük bir kutuda; kimseye göstermiyor.
Gündüz çalışıyor, gülüyor, yaşıyor sanıyorlar…
O ise her gece onun ismini fısıldıyor karanlığa.
Bir kız çocuğu…
Elinde kırık bir oyuncak,
Kapı çalacak sanıyor hâlâ,
Babası gitti demediler, ama dönmedi asla.
Çaresizlik nedir bilir misin?
Sevdiğinin selasını dinlemektir.
Nefes alırken boğulur gibi olmaktır.
Ve yaşarken bile biraz ölmektir.
İnsanoğlu…
İçinde taşıdığı acının farkında bile değil bazen.
Gülümsüyor, çünkü başka çaresi yok.
Ağlamıyor, çünkü zaman bulamıyor.
Susuyor, çünkü anlatmak daha çok yakıyor.
Bir annenin sütü gelir ama bebek gelmez…
Bir asker, mektup yazar gelmeyecek birine…
Bir adam mezarlığa doğum günü pastası bırakır…
Bir çocuk sevmediği oyuncağa sarılır,
Çünkü kokusu annesini hatırlatır…
Ve sen tüm bunlara sadece bakarsın,
Hiçbir şey yapamazsın…
İşte en koyu, en keskin, en kanayan şekliyle
İnsanoğlu… Çaresizdir.
Ne dua tutar,
Ne dilek erişir.
Yalnızca zaman,
Yavaş yavaş siler izi.
Nice çınar devirmiş o kör balta gibi.
5.0
100% (3)