0
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
189
Okunma

Bir zaman vardı…
Çocukluk değil,
Ama çocuk gibi inandığım günler…
Senin sesinle açılırdı sabah,
Gözlerinle başlardı mevsim,
Toprağın kokusu bile başka olurdu.
İlk rüzgârda düşen yaprak değil,
Benim içimde kırılan bir şeydi aslında.
Adını o zaman öğrenmedim…
Ama hep bir “sen” vardı.
Bir tren sesi geçerdi uzaktan,
Her geçişinde içim giderdi,
Gelmeyen birinden umut beklemek gibi…
Çaresiz, ama hâlâ bekleyen.
Sokak lambalarının gölgesinde konuşurduk,
Dilin değil, yüreğin anlatırdı.
Ve sen susardın çoğu zaman,
O susuşa tutunarak severdim.
Ayın gölgesi düşerdi pencereme,
Hatıralar büyürdü gecenin içinde.
Ben o zaman öğrendim;
Bazı sevgiler yaşanmaz,
Sadece anılırmış.
Bir şarkı gibi unuturum sanmıştım…
Ama senin melodin kaldı kulağımda,
Radyolar sustu, ama içimdeki ses devam etti.
Kırık sandalye, çatlamış çay bardağı,
Ve senin dokunmadığın ama adını taşıyan her şey…
Hepsi yerli yerinde.
Yalnızca sen eksiksin.
Zaman geçti...
Geçti sandım...
Ama bazı yaralar sönmezmiş,
Sadece alışırmış insan,
Acıya bile.
Şimdi sararmış bir ağaç altındayım,
Rüzgâr hışırdıyor geçmişle,
Ve ben hâlâ sana anlatıyorum:
Gitmelerin ne demek olduğunu…
Ama sonunu sen yazmadın bu hikâyenin.
Ben de eksik bırakmadım.
Bir sabah,
Güneş yükselirken,
Toprak yeniden kokarken,
Kalbimde açan bir çiçekte
Sana “merhaba” dedim yeniden.
Çünkü biliyorum:
Bazı kadınlar gitse de
Kokusu kalır rüzgârda.
Bazı aşklar susar,
Ama asla bitmez.
Ve ben sana hâlâ
Susarak yazıyorum.
5.0
100% (3)