10
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
1103
Okunma
Evet, “bir mavi” dediğimizde sadece göğe ya da denize değil, aslında insanın içindeki en derin sezgiye, en saf duyuya dokunmak istedim. O mavi, çocukluğun bir eşiğinde, belki kaybolmuş bir bakışta, belki de hiç söylenmemiş bir duada yankı buluyor...
Bir mavi vardı,
ne bir resme sığdı
ne bir kelimenin kalıbına,
yalnızca içimde —
bir sır gibi parlayan
kutsal bir harf,
göğe gizlenmiş bir ayet gibi titreşen.
O maviyi bir defa gördüm,
belki bir yaz akşamıydı,
ya da rahmetin ilk indiği
çocukluk seherinde,
zaman henüz alnımıza dokunmamışken.
Bakışlarımda mühürlendi o an,
ama yüreğimde bir nehir gibi
akmaya hep devam etti.
Geçmişin eşiğinde,
bir eski sûfî nefesi gibi eser hâlâ
o mavi:
ne tam deniz,
ne de gökyüzünün nihayeti—
belki arşın örtüsünden bir parça,
belki de kayıp bir secdenin rengi.
Ne zaman içim üşüse,
o mavi iner kalbime usulca;
bir ilâhi olur dudaklarımda,
bir kıble olur gözlerimde.
Ve ben bilirim:
Bazı renkler vuslat gibidir,
görülmez ama çağırır hep içten içe...
5.0
100% (13)