GİRNE'DE BİR AKŞAMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Fikret bey(ZERRE) arkadaşımın sorusuna yanıtımı şiirin öyküsü olarak yazmayı uygun gördüğüm için aktarıyorum buraya.
Sevgili dostum Fikret bey; Bu şiiri yazdığım tarihte, Kıbrıs Seyahat Acetaları Birliği (KITSAB) ni davetlisi olarak K.K.T.C.ne gitmiştik, Antalya’lı Seyahat Acentaları olarak, amaç aramızdaki turizm faaliyetlerini nasıl daha organize bir hale getirebiliriz, neler yapılabilir idi. O gün orada yazdım bu şiiri.Oradan Antalya- Mersin istikametine bakınca, TOROSLAR mevsim itibariyle 21 Şubat ve karlı kış olduğu için bembeyaz tepeleriyle gelinliğini giyinmiş dağlarımız çıplak gözle görülebiliyordu. Eğer haritaya dikkatli bakarsanız, Kıbrıs şeklen kafası kesik ve yolunmuş bir ördek biçimine benzer.Bu biçimiyle görüntü olarak Antakya körfezinden kopup, Akdenize kaydığını kabul etmek durumunda kalırsınız Kıbrıs Adası’nın.Yaklaştırsanız o biçimde, tam körfeze lak diye oturur.Yani aslında Kıbrıs Adası coğrafi olarak Türkiye’nin uzantısıdır. Alanya biliyorsunuz 13.yüzyıl Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmiş ve Türkler Akdeniz’e yaptıkları seferlerde Alanya Kalesini hep üs olarak kullanmışlardır.Özellikle de Barbaros Hayrettin Paşa bir çok seferine buradan çıkmıştır. Bir de mitolojik olarak Afrodit’in doğum efsanesini biliyorsanız; o Kıbrıs’ta kayaların arasında denizin köpüklerinden doğmuştur.Efsane şöyledir: Gök Tanrısı Uranos Yer Tanrısıçası Gaia’dan olma çocuklarını doğar doğmaz toprağa gömmektedir.Gaia (Toprak ana) derin acılar içinde kıvranırken,doğan son erkek çocuk KRONOS eline geçirdiği bir tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar;bu uzvun, denizin köpüğüyle temasından, bir midye kabuğu içinde Kıbrısta sahilde kayaların arasında Afrodit doğar...(Kaynakça:Mitoloji Sözlüğü- AZRA ERHAT) Şiire bu gözle bakınca yorumunuz ve kavrayışınız elbette daha farklı olacaktır.Saygılarımla...
|